Yazı yazmıyordum. Midem yine rahatsızdı ve içki içemiyordum. Kötü bir Ankara havasıydı, dışarı çıkamıyordum. Tunörümü bulamamıştım, akord edip gitarımı çalamıyordum. Fena halde sıkılmış, bunalmış ve sıkışmıştım. Uyumayı denedim. Zihnim geç kaldığım tüm planlarımı ve hayallerimi bir kolaj halinde bana gösteriyordu. Tüm kitapçıları gezip ancak bulduğum o kitabın birkaç sayfasını okuyup bırakmıştım. Yabancı bir dil öğrenmek için internetten bulduğum ücretsiz kursun ikinci kısmını dinlememiştim, tatile gitmemiştim, çeviri işini yapmamıştım, ertesi günleri takip eden çok yıldızlı önem sırasına sahip okul sınavlarına çalışmayı reddedip youtube ve facebook’ta saatlerimi harcamış, arkadaşlarımla buluşmamış, sevgilimin mesajlarına dönmemiştim. Fena halde bıkmıştım. Kurtarma şansım yoktu kendimi, her şey geçmişti.

Biraz sonra güneş açmış ve hava yumuşamıştı. Ben hiç mi hiç yumuşamamıştım. Kütük gibi yatıyordum. Kaybedecek bir şeyim yoktu kaybetmiştim çoktan. O yüzden maça devam etmek bir fark yaratmayacaktı.. O kadar zaman kaybetmiştim ki yıllar geçmiş 22 yaşında gelmiş ve hala aynıydım. Beni en çok korkutan şey ise, sanırım 30umda da aynı olacaktım ve 70imde de tabi varsa.

Sonra şöyle düşündüm: bataklıktan çıkmam için önce bataklığı görebilmem ve bataklıkla temasımı artırmam gerekiyordu. Çünkü ancak üzerine yatarsanız bataklığın batmazdınız içine. Tüm bedeninizle uzanmanız gerekirdi yüzeyine. Kurtulmak için acıyla yüzleşecektim ama önce sadık bir dost aradım. Suyu kaynatıp kupamı hazırladım, iki ölçek kahve ekledim bardağıma. 4 dakika bekleyip kurtarıcımla selamlaştım. Ve kahveme bir gazel yazdım.

́ ́beklemek güzel kokulu bir çiçeği dinlemek hafif buhar sesini özlemek afrikadan amerikaya seni

belki bir sigaranın yanında

belki laktozsuz süt ve barla

belki duyarken coheni, chopen i düşünerek veya konuşarak

şarkılara münasip tadı

renklere açık fikirli, duyarlı

dokunmak yumusacık tenine

ılık ılık, damla damla

porselende yudumlamak, kartona inat şekere ve çikolataya inat yalnız seni istiyor bu kalp

varsan ne güzel

yoksan darbeler son sürat

oklar bedenime

girer ve çıkarlar ben duyumsamam sen olmazsan

kahvem... ́ ́

Yeterince kusamamıştım. Yine yeterince kusamamıştım. Hala tam yüzleşememiştim kendimle. Ben kendimle. Ben bensem kendim kimle yüzleşmeliydi bir dakika. Yüzleşmek istediğim kendimim ve bu eylemi gerçekleştiren yine kendim. Saçma bir dümenin içindeydim algılarım körleşmişti. Bu sefer sen bile kurtaramadın beni. Yalan söylemek iyi gelirdi diye düşündüm ve kusmam bitene kadar yazdım. Sonra uyudum. Uyandığımdaysa, o kadar kütük gibi aynıydım ki, artık beni takip etmeyi bıraktım.