Sana bir yalanı o kadar çok anlattım ki bizim şu adsız mevzumuzun sonunda aynı yalanı söyleyerek başkalarına kefil olduğunu görmek zorunda kaldım. Sen nasıl yaşanır bilmiyordun, faydası yok inkar etmenin, sana ciğerlerinden habersizken soluk almayı bile öğrettim. Sonunda başkalarıyla hayatı nasıl da benden bildiğin kadarıyla yaşadığını izledim.
Hani seni bir buluşmaya çağırmıştım, sana gözlerinin içine bakarak bir kadın neresinden kolayca kırılırmış ve bir adam kendini nasıl onarırmış öğretmiştim. Ama benim canım, sen neden benden çaldığın her silahı, namlusu bana dönük ateşliyorsun? Sen, resmen, yanma diye, kendi ateşini senden sakınmış bir kadını cehennemle tehdit ediyorsun. Yapma bak, ben kül olup geldim. Yapma çünkü sen daha bilmiyorsun, mühim olan sulamayı ve nihayetinde söndürmeyi bilmektir.
Benden aldığın ateşle nasıl benimkinden daha büyük bir yangın çıkaracaksın canım benim, benim öğrettiğim yollarda benden ne kadar uzaklaşabileceksin? Benim senin cebine sıkıştırdığım direnmektir, sen hücum bilmeden, sen böyle hep savunma duruşuyla, ne kadar kazanabileceksin?