Sandalyede oturup onu izliyordum. Bir buçuk saat boyunca deliksiz uyuduktan sonra çığlık atarak uyandı. Hemen yanına koşup sarıldım ve yanında olduğumu söyledim. Ne olduğunu sordum;

kötü bir rüya gördüğünü ve su istediğini söyledi. Mutfağa gidip küçük bir şişeyle su getirdim. Şişenin yarısını boşalttı ve bir tane sigara yakıp ona verdim. Sırtını yatağın baş kısmına yasladı ve sigarasını içmeye başladı. Bir sigara da kendime yaktım ve yatağa çıkıp yanına oturdum. Ne olduğunu anlatıp

anlatmayacağını sordum ve kötü bir rüya gördüğünü söyledi. Bahsettiğim şey bu değildi; bunu biliyordu ya da bilmiyordu. Ondan bahsetmediğimi ve ablasıyla arasında ne olduğunu sordum, "lütfen üstüme gelme,” dedi ve ağlamaya başladı. Yüzü kıpkırmızı oldu ve özür dileyerek başını göğsüme doğru çektim. Sigarasını elinden aldım ve kül tablasına koydum.


O ağladıkça kendimi daha da kötü hissediyordum ama kötü hissetmemem ve yanında dik bir şekilde durabilmem gerekiyordu. Ona kendini iyi hissettirebilmek istiyordum ama aklıma –yapabileceğim- hiçbir şey gelmiyordu. Yüzünü kaldırdım ve “tamam,” dedim, “tüm bunları hiç yaşanmamış sayalım.”

Başını göğsümden kaldırdı ve yüzüme baktı. Islak bir şekilde dudaklarımdan öptü. Ben de onu öptüm. Güzel bir gün geçirmemişti ve o günün gerçekten kötü bir gün olduğu her halinden belliydi. Üstüne daha fazla gitmek istemedim. Onu rahat bıraktım da diyebilirim; aslında rahatsız ettiğimi

düşünmüyor olsam da.


Kendi odama gidip hoparlörleri ve mp3 çaları getirdim. İçinde sadece The Doors albümleri vardı ve bir tanesini seçip açtım. Şarkı bizi biraz rahatlatmıştı. Odanın içine güzel bir aydınlık getirmişti ve bu aydınlıktan memnun olmuştuk. Hiçbir şey konuşmadık; sadece yatakta uzandık ve çalan şarkıları dinledik. Sağ elini kalbimin üstünden hiç ayırmadı. Kalp atışlarımı duymak istiyordu. Kalp atışlarımı seviyordu. Önem verdiği tek şeyin kalp atışlarım ve nefeslerim olduğunu düşündüm. Zaten bu ikisi son derece iyi ve bir insanı yaşatmaya yetebilecek şeylerdi.


Eliyle yüzümü tuttu ve fısıltı halinde konuşmaya başladı. Odada müzik çaldığı için ne söylediğini pek anlamıyordum ve hiç konuşmuyordum. Anlamadığımı belli etmedim ve saçlarını okşamaya devam ettim. Aslında benimle değil, kendi kendine konuşuyordu. Sayıklıyordu da diyebilirim. Söylediği şeyleri anlamam gerekmiyordu. Stresli bir gün geçirmişti ve halsiz kalmıştı.


Kısa bir süre sonra uykuya daldı. Sadece sigara paketini almak ve kül tablasını kendime yaklaştırmak için hareket ettim ve onlar son hareketlerim oldular. Neredeyse –uyanmaması için- nefes bile almayacaktım ama nefeslerime ihtiyacım vardı.


Gözlerimi kapıya dikip düşünmeye başladım: bana anlatamayacağı ne olabilirdi ki? Aklıma birkaç şey geldi ama ipe sapa gelmez şeylerdi. Uzun süre düşünmekten sapıtmaya ve konuyu saptırmaya başlamıştım; yine de düşünmeye bir son vermedim. Benden gizlediği şeyin ne olduğunu bilmek istiyordum. Belki de aklıma gelen şeylerden bir tanesi doğruydu ama ben hangisinin doğru olduğunu fark edemiyordum. Neyin doğru olduğunu ondan duymadıkça, fikirlerimin doğruluk payları

hiçbir işe yaramazdı.


Bir pakete yakın sigara içtim. Yerimden hiç kıpırdamadım. Birkaç kere öksürdüm ve bir kere hapşırdım, biraz irkildi ama uyanmadı. Dün gece geç uyumuş ve bugün biraz erken kalkmış sayılabileceğim için bir süre sonra ben de uyuya kaldım. Şiir okumadım ve gece boyunca hiç uyanmadım.