Anlattın mı,

Yoldaşın Selime'ye,

Ellerimin ne kadar yumuşak,

Ve bir bedeni okşamada

Ne kadar maharetli olduğunu.

Bedenimin yükünü,

Bedenine vermediğimi,

Bir akar su gibi serin aktığımı.

Nefesler içinde, 

Ayrı bir nefes. 

Sarınca

Dağlar tepesinde karlara benzediğimi.

Saçlarımın arasında bir orman gizi.

Söyledin mi?

Kapatıp da gözlerini,

Uçarı kıvranışlarla,

Nasıl adımladığını, yanaklarının kızardığını

Hadi diye kulağıma fısıldadığını ve 

Feraha erdiğini.

Yoldaşın Selime, 

Duydu mu bütün bunları?

Hata ettiğini,

Bir daha iki yakanın bir araya gelmeyeceğini,

Suçlu olduğunu da söyledi mi sana?

Dinleme onu.

Ne anlattıysa yalan!

Teamüller arasında da yeri yok dediklerinin. 

Seni deniyor besbelli,

Senden alacaklı sevgini kıskanıyor,

Mutluluğundan alacaklı.

Sevginden, senden ve mutluluğundan.

Anlattın mı,

Biliyor mu yoldaşın Selime?

Nasıl yandığımı sana.

Senin için buzullar erittiğimi,

Yağmur büyüttüğümü,

Fideler ektiğimi dudaklarıma.

Bir de mavi döşeğimden haberi var mı?

Sevdamıza dair bir sır,

İkimizin bildiği paroladan,

Sana ulaştığım gizli geçidinden haberi var mı?

Olmasın.

İkircikli ve hafiyece bir sırdır taşıdığımız.

Mühürlenmiş bir zarf gibidir oysaki.

Üstelik sensin taşıyıcısı,

Sadece teslimini elden,

Ellerinle yapabildiğin.

Yoldaşın Selime bilmesin bunları,

Seni öptüğümü, benim olduğunu.

Cebeci'de, eski bir muhacir mahallesinde.