Neydi ki en büyük sır? Ne saklandı durdu yıllarca? Ne bastırdı bu ruhu da bir anda çıkıverdi ortaya böyle?


Ne soruya bir cevap var ne bir cevaba layık soru, binbir hiçlik var. Umut var fakat bir yol yok. Dönüyorum en başa, bakıyorum en baş ve sonda bir başımayım. Çaresizlik hissediyorum, gökyüzü simsiyah ve deniz çok dalgalı. Bir fırtına hâkim fakat dimdik durabiliyorum bir başıma. Kimsem yok ve ben bir başıma ayaktayım. Sağa sola dâhi bakmıyorum, dalgalar üzerime doğru geldikçe saçlarıma rüzgar şiddetlice değiyor. Saçlarım uzun süreli uçuşuyor fakat ben sadece bakıyorum, dünya omuzlarımda sanki. Ne bir adım geri ne bir adım ileri atıyorum. Sadece duruyorum, gökyüzü iyice siyahlaşıyor. Sırrım tüm gezegeni karartıyor fakat ben bu sırrı bilemiyorum. Dimdik duruyorum, çaresiz miyim bilmiyorum ama yapayalnız dimdik duruyorum. Etrafımda kumdan başka bir şey yok, bu kum derdim midir yoksa zaman mı? Ayaklarımın altına başka ne serilebilir? Ben dimdik duruyorum. Hissetmiyorum gökyüzünün korkusunu, boğulmadan bakıyorum dalgalara. Ben bir felaket içerisinde neyi gizliyorum? Ben bir yolsam hangi yoldayım da sesimi bile çıkaramıyorum?


Gözlerimi açıyorum ve bilmediğim bir odadayım, her yer aydınlık fakat göğüs kafesimde ağırlık var. Bu bir felaketin başlangıcı mıydı yoksa bitişi mi?...