bir aile yemeği.

fısıltılar ağır,

bakışlar ölgün,

bir camdan öte—geçmeyen.

 

Genç kızın gözleri:

— kırık bir yol,

(ya da) gri bahar etekleri bekleyen

bir gelinlik.

 

Zengin bir adamla evlenmeli,

servet tamamlar her şeyi,

— aşkı bile,

der, abileri.

 

Ama kız, tutulmuş bir oğlana—

gökyüzünün ardına bakar gibi:

bir uçurumun kenarında,

düşüşe hazır.


Oğlan da seviyor onu—

Abiler biliyor,

BİLİYOR

bunu:

düşünceleri bilenmiş

birer hançer,

nefretle.

 

Oğlan,

bir gölge onlar için—

adı unutulmuş harflerde,

zamanın çatlaklarında

yitip gitmiş bir gölge.


Bir mezar kazacaklar ormanda.

adı yok.

izi yok.

‎ 

‎ 

Toprak örtülecek;

sözler ve bedenler arasına.

bir ağırlık çökecek

zamanın boşluğuna;

ve bir sır belirecek kızın rüyasında:

neredeyse… bir yokluk.

Kazacak— elleriyle toprağı,

Tırnakları kan içinde.

çıkardığında sevdiğinin başını,

bir fesleğen saksısında saklayacak.

Gözyaşlarıyla okşayacak saçlarını—

her damla

bir dua,

kaybolmuş bir ömrün

anısına.

 

Ancak şimdilik

sıradan bir aile yemeği:

kristal kadehlerde şarap,

(bakışlar) boş.


Herkes rolünde,

herkes

sessiz—

 

fırtına öncesi

kıpırtısız dalları

andırırcasına.