Bu yazımda ülkemizin Nobel Edebiyat Ödüllü yazarı Denizli Kumru’nun ünlü eseri “Sıradan Bir Kişinin Haftası” isimli kısa hikayesinden bahsedeceğim. 28 sayfalık bu eserin içeriği aslında çok basit. Eserde karakterin cinsiyeti, olayın nerede ve ne zamanda geçtiği ya da karakterin nereli olduğu gibi detaylar verilmeden o kişinin bir hafta boyunca yaşadıkları anlatılıyor. Tüm hikayenin modern zamanın öykü anlatma kalıplarından kaçınmak ve bu kalıpları eleştirmek amacıyla yazılmış olduğu tahmin ediliyor. Tahmin ediliyor diyorum çünkü Denizli Kumru hikayeyi yazıp yayımladıktan sonra hikaye hakkında hiçbir yorumda bulunmayarak bir sessizliğe büründü. Denizli’nin bu davranışı diğer yazarlar ve eleştirmenler tarafından garipsense de Denizli’nin bu sessizliğini hikayenin kendisinden tamamen bağımsız olarak yorumlanmasını istediği için yaptığı tahmin ediliyor. Denizli’nin bu davranışı sayesinde “Sıradan Bir Kişinin Haftası” kimi eleştirmenler tarafından “Yakın zamanda çıkan en etkileyici ve düşündürücü eser.”, kimi eleştirmenler tarafından ise “Hiçbir edebi değeri olmayan, okuması zaman kaybı bir hikaye.” gibi biri birinden farklı yorumlar almıştı.

Tanınmış eleştirmenlerin karışık yorumları sayesinde hikaye çıktıktan bir hafta gibi kısa bir sürede edebiyat dünyasının diline düşmüştü bile. Edebiyat dünyasından sonra sırada sosyal medya vardı, hikayeyi kendi yaşantısına yakın bulan sosyal medya kullanıcıları hikayenin komik olduğunu düşündükleri kısımlarından alıntılar paylaşmaya başladılar. Bu paylaşımlar özellikle twitterda popüler olmaya başladı. Bazı kullanıcılar bu alıntıları kendi hayatlarına benzettiği için paylaştı, bazı kullanıcılar ise komik ve saçma bulduğu için paylaşıyordu. Paylaşımların arasında en popüler olanları, “Kalkıp kendine bir bardak çay koydu.” ve “Bugün hiç işe gidesi yoktu.” gibi sıradan, herkesin kurabileceği ve kendilerini yansıttığını düşündüğü cümlelerdi. Paylaşılan alıntılar kısa süre içinde siyasetçilerin bu ülkeyi nasıl hale getirdiği gibi uç noktalara bile varmıştı. Sonuç olarak “Sıradan Bir Kişinin Haftası” bir hafta içinde Türkiye’nin gündemine girdi ve sosyal medyada bu eserin bir zaman kaybı mı, yoksa bir şaheser mi olduğu tartışılmaya başlandı.

Olanların ardından üç gün geçmişti, o sıralar İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde profesör olan Profesör Doktor Gaye Taşdemir 21. yüzyıl edebiyatı derslerini işlerken o dönemki araştırma ödevi olarak öğrencilerinden “Sıradan Bir Kişinin Haftası” hakkında bir makale yazmalarını istedi. Bu araştırma ödevi “Sıradan Bir Kişinin Haftası” eserinin ilk defa eğitim dalında kullanılması bakımından önemli bir dönüm noktasıydı. Profesör Doktor Gaye Taşdemir ödevleri okumaya başladığında şaşkınlıkla edebiyat bölüm başkanın yanına gitti ve okuduklarını ona anlattı. Gaye hoca sosyal medyadan duyduklarından dolayı hikayeden farklı dersler çıkarılıp farklı yönlerde yorumlanabileceğini biliyordu, hatta kendisi de hikayeyi okuduktan sonra birkaç farklı çıkarımlarda bulunmuştu. Ama öğrencilerinden gelen makaleler onu çok şaşırtmıştı çünkü yüz farklı öğrenci yüz farklı çıkarımlarda bulunmuştu. Bu olanları gören bölüm başkanı da hemen “Sıradan Bir Kişinin Haftası” hakkında araştırma yapmaya başladı.

Türkiye’de bunlar olurken “Sıradan Bir Kişinin Haftası” Amerika Birleşik Devletleri’nde de konuşulmaya başlanmıştı. Türkiye’den bir çevirmen İngilizceye çevirdiği “Sıradan Bir Kişinin Haftası” eserini Reddit platformunda “An Ordinary Person’s Week” olarak paylaştı. Paylaşım ilk başta fazla etkileşim görmese de gün geçtikçe daha çok insan okuyor, paylaşıyor ve bu eser hakkında konuşuyordu. Bir süre sonra Türkiye’de olduğu gibi Amerika Birleşik Devletleri’nde de “An Ordinary Person’s Week” çokça sayıda okunmaya ve eleştirmenler tarafından eleştirilmeye başlamıştı. Tıpkı ülkemizdeki gibi Amerikalı eleştirmenler de olumlu-olumsuz eleştirilerini yayınladı. Eleştirmenlerden sonra yabancı youtube kanalları da bu eser hakkında konuşuyorlardı. Bu kanalların aralarında felsefi kanallar, komedi kanalları gibi farklı türden kanallar bulunuyordu.

“An Ordinary Person’s Week” Amerika’da o kadar ün kazandı ki bir yılın ardından kendilerine “Ordinaryst” diyen birtakım kişiler yeni bir akım başlattılar. Bu akım herkesin hayatının sıradan olduğunu, kimsenin kimseden bir farkının olmadığını savunan bir akımdı. Bu akıma katılanlar hayatlarını olabildiğince sıradan yaşayıp fazladan alışveriş, takı eşyaları veya lüks ev, araba gibi fazladan olan her şeyden kurtulmamız gerektiğini savunuyorlardı. Bu akım büyümeye başladıkça insanlar da konuşmaya devam ediyor ve “An Ordinary Person’s Week” ün salmaya devam ediyordu. Bütün bunlar olurken Hollywood da boş durmamış, “An Ordinary Person’s Week” ile ilgili bir buçuk saatlik bir sinama filmi çıkarmıştı. Hikayenin orijinalinde başkarakterin cinsiyeti, nereli olduğu gibi hiçbir detay olmadığı için film de deneysel bir film olmuştu. Filmde de kitap gibi sıradan olaylar ve sıradan günler geçip gidiyordu. Film kritikleri tarafından “Şu ana kadar kayda alınmış en sıkıcı film.” ve “Bu yüzyılın en başarılı eserinin harika şekilde sinemaya uyarlanmış versiyonu.” gibi iki uçtan eleştiriler aldı. Film bir ay içinde otuz milyar dolar gibi büyük bir hasılata ulaştı. Bu başarının ardından eser yeni bir boyuta taşındı.

Bu kısa hikayenin büyük başarısı birçok edebiyatçıyı şaşırtmış ve derinden etkilemişti. Bu başarı sayesinde “Sıradan Bir Kişinin Haftası” ABD başta olmak üzere dünya çapında birçok üniversitenin edebiyat bölümünde 21. yüzyıl edebiyatı derslerinde işlenmeye başlandı.

Boston Üniversitesinden Profesör Daisy Mcgee bu eseri şu şekilde yorumluyor: “Bu eser 21. yüzyılın en başarılı eserlerinden biri. “Sıradan Bir Kişinin Haftası” başarılı olmakla kalmayıp kendine ait yeni bir edebi tür oluşturdu. Yeni oluşan bu tür günümüzdeki tek taraflı hikaye anlatımını reddedip “Ordinaryst” anlatımı ön plana koyuyor. “Ordinaryst” anlatım her yaştan ve milletten okuyucunun farklı anlamlar çıkarabileceği tamamen yoruma açık bir anlatım türü. Okuması basit ve okuyan herkesin kendine ait bir şeyler bulabileceği bu eser kısa süre içinde yaygınlaşıp dünyanın dört bir yanına ulaştı, ardından da hayatlarımızın her köşesine girerek okuyanlarına hayatı daha iyi anlamalarına yardımcı oldu.”

Tabii ki bu iyi yorumların yanında kötü yorum yapanlar da oldu. California Üniversitesinden Profesör Megan Draw eseri şu şekilde yorumluyor: “Sıradan Bir Kişinin Haftası daha önce edebiyat dalında kayda değer hiçbir başarısı olmayan bir yazarın fazlasıyla abartılmış eseridir. Bu eser muhtemelen Denizli Kumru’nun boş zamanında birkaç saat içinde yazdığı, üzerine düşünülmemiş, sıradan, basit bir hikaye. Hikaye o kadar sıradan ve basit ki 7 yaşında olan kızım bile bu hikayeyi yazabilecek kapasitede. Hikayenin bu kadar ilgi görmesinin nedeni insanların kafalarını yormadan anlayıp düz mantıkla hayatlarına uyarlayabilmeleridir. Bu eser tembel insanların tembel hikayesidir.”

Son sözü size bırakıyorum, sizce bu eseri başarılı yapan şey nedir?