Soluğu tükenene dek koştu çocuk; hiç durmadı ama hiç. Hasret kaldığı o an için bi çırpıda varmak istedi. Al al olmuş yanakları fırlattığı ayakkabıları bir bir üzerinden attığı fazlalık kıyafetlerinden arındı ve nihayet yemyeşil upuzun düzlüğe uzandı. Deriin bi oh çekti. Göğe döndü yüzünü; işte oradaydı o; süzülen sakin yumuşacık akan sirrus bulutları. Sanki gökyüzündeki adam ıslık çalıyormuş da bulutlar onun nefesinden çıkıyormuş gibi görünürdü. Ama öyle har har bi ıslık değildi bu sanki bebeğini uyutan anne şefkati gibi usul; yaz gecesinde tenini okşayan lodos gibi sakin. Ve çocuk başlardı haya etmeye başlardı tahmin etmeye gök adamın aklından geçenleri. Saatlerce eşlik ederdi ıslığa; bazenleri tuttururdu da hareket ederdi sirrus. Öylesine huzur verirdi ki bu çocuğa. Kalabalık olan, gürültülü olan her duygudan kurtulurdu burda. İple çekerdi yılın bu zamanını. Bazen sirruslar ortada yokken gök adamın canı sıkılmasın diye uçurtmasını havalandırır ona ıslık çalmasını seyrederdi. Bi o yana bi bu yana uçsuz bucaksız gökte gezinirdi uçurtma. Bi keresinde gök adama mesaj göndermişti uçurtmasıyla en sevdiği şarkıyı not yazmıştı uçurtmasına “ rica etsem bugün bunu çalar mısın? Uçurtma göğe ulaştığında önce bir durdu nefesini topladı gök adam sanki; sonra çocuk da gök adam da başladı birlikte usul usul ıslığa süzüldü uçurtma süzüldü süzüldü ta ki bitene kadar. Sonunda çift dalga yaptı gök adam selam verircesine. Çocuk anladı sevincinden zıpladı  Sonra uçurtmanın ipini bıraktı. En sevdiği şeyi armağan etti gök adama. Artık gök adam onun en iyi arkadaşıydı; ruhuna en yakın. Böylece her zaman, her koşulda sirruslar olsa da olmasa da gökte; fırtınaların koptuğu kış gecelerinde de güllük güneşlik gün uyanışında da ne zaman başını göğe kaldırsa gök adama selam çakmaktı ilk işi. Bazenleri dilek fenerleri uçurur ısıtmak isterdi gök adamı; bazen de gök adam kar taneleri gönderirdi çocuğa. Hep birbirlerini mutlu ettiler; her koşulda ihtiyaçlarını gözettiler. Gök adamla çocuk kimsenin anlamadığı bi iletişim dili geliştirdiler. Bunca gök arzusuyla çocuk durur mu? Büyüdü büyüdü gök bilimci oldu. Yalnızca sirruslar değildi artık ilgilendiği göğe dair ne varsa öğrendi, ıslığın dilini çözdü. Gökte asılı yıldızları, ayı, kümeleri ama en çok da gök adamı anladı. Anladıkça ait oldu. O gün o çayırda gök adama uçurtmayı armağan etmek her kuruşuna değmişti. O çocuk aklıyla en değerli varlığını gök adama vermiş ve sonsuzlukta asılı milyonlarca uçurtma kazanmıştı. Hala canı sıkıldığında o çayıra gider üstünü başını saça saça oraya buraya atar yüzünü göğe döner ve ıslığını tutturur. Hala çocukluğundaki repertuvarı tekrarlar. O usul ellerin çocukluğuna dokunmasına ihtiyacı vardır çünkü. O usul eller serilir çocuk ruhuna; sirruslara baka baka uykuya dalar. Hala.