Bu yazıyı her kim okuyorsa, bilsin ki aynı durumdayız tüm sevinçlerimiz ve acılarımızla. Sana seslenmek istiyorum yarasını taç yaprak gibi yüreğinde saklayan:
Tek bir kişinin iyileştirebileceğini düşündüğün yaraların var belki, denizin ortasında gemin su almaya başladı, dalgalar sandığından daha korkutucu. Düzelmeyeceğine inandığın sanrılar var elbet kafanın içinde. Kafanın içinde sana cehennemi aratmayacak fokur fokur lavlar var ağzına birikmiş. Bir sessizlikle yutkunmaya çalıştığın lavlar. Ayaz görmekten baharı unuttuysa kuru, çatlak ellerin şimdi tam sırası baharın. Gemin savruldukça savruluyor ama çıkacaksın kıyıya ve deniz seni hiç terk etmeyecek. Biraz dinlenme zamanı şimdi ve o taptığın denizini uzaktan izleyerek yüreğini çalkalayacaksın. Tekrar denemek için güç topladığında bacakların, denizin senin için orada. Seni terk etmiyor, sana darılmayacak, seni yargılamıyor. Sen de ona kızma ve itiver yeni bir gemiyi tuzlu sulara. Seni alabora etti diye kızıyorsun, isyan ediyorsun biliyorum. İsyan, bir kamburdan başka nedir ki?
Yırtık perdelerin arkasına saklamaya çalışıyorsan kendini eyvahlar olsun. Sen tüm yaralarınla, iltihaplarınla, gözyaşlarınla hatta belki kolunda o dikiş izleriyle dimdik sevilmeyi hak ediyorsun. Kim diş geçirebilir sana, senden başka? Kim sökebilir ruhunu avuçlarından. Ne kadar direndiğini görebiliyorum. Bu gözler sana hitap ediyor yalnızca çünkü bunlar benim gözlerim, bizim gözlerimiz. Sen dimdik, çıkarsız sevileceksin benim tarafımdan çünkü biliyorum, boş duvarları arkadaş edinmeye çalışmak ne demek. İnkar etme yaralarını, hepsini cilala. Pasparlak yaraların alıcısıyım ezelden. Dikenlerini seviyorum senin, gülünü gül yapan o arsız dikenlerini. Kim durdurabilir bu sevgiyi?
Bu yazıyı her kim okuyorsa bilsin ki, bazı kapılar kırılmak zorunda. Bazı acılar daha büyüktür avuntulardan ve bazı denizler isteseniz de sizi boğmaz. Her şeyden önce kalk bir çay demle ve bak aynada gözüne. Ben oradayım, dimdik seviyorum seni. Tüm dikenlerin bağrımda.