çok içselleştirdiğimiz ütopik
bir hikaye gibi duruyor adın ve adım,
kafdağıʼnın bilmem kaç metre yukarılarında
dönülmez şimdi gidilen yokuşlu yollar
dönemeyeceğimden değil de
yorulmuşluğum kaygılı ellerde
ve kimsenin göremediği duygularla
hiç görmeden yüzünü
unutamadığımı kendime itiraf edemediğim
ama inkar etmek zorunda kaldığım satırlar
bu sahte yorgunluk
ve usanmaz tavrımla
almam adını sandım dudaklarımın arasına
bir daha.
isimlerimizi söylesene biʼ arka arkaya
uyumsuzluğu göz dolduruyor
ama ne yapayım
hevesmiş deyip de geçemiyorum.
vardır herhalde birkaç istisna
seni özlememle alakalı konular dışında
vardır da ben bulamamışımdır.
eeee, acısı derin olan ayrılıklar
böyle değil midir?
değildir, öyleyse artık
değişmiştir.
biraz sanrılarla biraz haplarla ayakta kaldık.
sence sanıldığından büyük mü oynadık
bu rolü,
bu kadar büyük değildi belki de.
biz sürükledik, süsledik yalanlarla
tıpkı bilmem kaç paraya aldığın
o makyaj malzemelerinin de içinde olduğu
siyah çantanla
içinde üstünü örtmek için yaralarının
aradığın fondöten ve kapatıcıyla,
sevmesen bile durmayı ayna karşısında
zehir zemberek olmuş kötü anılarınla
doğmamıştır şimdi güneş belki de
hiç olmasa da ihtimali o yolda
sislerin ardında
gerçeklerle karşılaşınca
sahidir belki sesler.
sesini duymakla iyileşeceğimi sanıyorsun,
anlıyor musun şimdi neden bu haklı kırgınlık.
kahramanlarına güvensizleştik bu hikayenin,
ki başrol sendin
en iyi yardımcı oyuncu ödüllü olmasam da
ben ediyordum sana en edebi yardımı
bir anıt gibi adını yaşatarak,
kalbini koruyarak
ve sınanarak
saçlarına dokunmadan
ve parfüm markanı soluyarak boğulmadan,
ellerini tutmadan
adını da sesli söyleyemeden
kolay mı öyle
üç beş günde bir gördüğüm rüyalarda
varsın işte, sancısı benzemese de regl sancılarına,
kur bir empati,
yüzüm hissettirmese bile sana hiç sempati,
teşekkür etmen değil
tebessüm etmen yetecekti
sadece on iki metre olan deniz kıyıma.
mavisi açık, suyu derin
ve berraklığı artacaktı üç şişe
yaklaşık on yedi santimetre
döngüsünden çıkamamış
ve adını senden esinlenerek koyduğum,
umut balığını oltasız da yakalayacakken
deniz, okyanusa
şeffaf suyum, o rezil kirli atıklara
ve sensizliğim artık karanlığa
aşık olmuştu.
ben de boğulacaktım yüzmeyi bıraktım.
acısı tat verdi bana,
mesafesi ilk ayrılık aylarında
gözyaşı ile geldi,
gıcırdayan tahta kapılı odama.
sıradanlaştırdığım diğer kadınlara
bir özür borcum vardı kabul etmese de
kutsal kitaplardaki öncü dualar.
kadın üzdüm, kadın kırdım
arz edilirim diye değil de
affedilirim umuduyla
balkondan hayal sattım, hem de
tam iki buçuk liraya.
kalbinde şimdi yine o aşkın,
suç tarihinde yerini alacak elbet
bir cinayet aleti olarak saçların.
öyle mi peki gerçekten
içinde biraz da biz oluyoruz,
hiçselleştirdiğimiz tavrımızla
elimde hırkamla, bir elimle cebimden
çıkarmaya çalıştığım sigaramla
umarım çıkmazsın karşıma bir daha.
öyle kritik, öyle beklenmedik zamanlarda
retinalarıma düşen silüetin
ant içmiş soğuk kış akşamlarında
alışagelmiş grip salgınıyla
burnumu çekmeden, içimi çekiyorum
hafif yaşlanmış gözlerim,
sanırım ateşim var.
çok şey hak ettim hiç olmayan beddualarda,
adın yanımda durduğunda
demli bir çayda aradığım anlamla
cebimde kalan son parayla
olmasa da mecalim yürümeye yeltendiğim
kaldırımlarda,
belki şiir değildi adı
şairsizliğiydi muhatabı
sen hiç beni dinlemedin, dudağında rujunla
kalbimde bir parçanla
uğrasam bile şimdi kartal eğitim araştırmaʼya,
bu aşkın genetiğinde saklı üç kelime varsa
sen, ben ve doktor arasında
ya doğuştandır ya sonradandır
şayet yoksa birinci dereceden bir kan bağı
ikimiz arasında.
ne bileyim kaybolmuştur dosyası,
sanık yargılanmaya başlanmışken
beş yüz metre kenarda,
adalet sarayında.
ucuz kuşkularım, üstünde satılık yazılı
mülkiyet telaşı ile
değer kaybediyor ve sen eve dönüyorsun.
yorgunluğum geçer de
yaşım 25, bu yaşam cetveli
burada mı biter anksiyetesi
ataklar ve birtakım caz müzikler duyuyorum.
hani o çizgiler var ya o çizgiler
belirtmese bile yaşam belirtilerini
hiç umut verilmemiş bir hasta yakını olur musun
uzanırken ben orada,
bakarken gözlerime yıldızların geceye
küstüğü o perşembe akşamında.
sözlerim acıtır, o gece tesadüftür
ay bir de hiç olmadığı yerden parlıyorsa
kızgınlık değil üstümdeki kırgınlıktır.
denediğim kırmızı süslü cümleler
renk kaybediyor şimdi vücudum
bir de üstüne kan kayıpları ile alakalı aldığım mesajlar
o günün sabahı
sokak kadını dalgınlığında dönüyorum eve,
yalnız ve çaresiz.
ertesi gün birçok kişiyle birlikte olacağım
ancak eve yine yalnız döneceğim.
içimde öksürten bir sürü tozlu hatıran,
elimde olmayan nedenlerle
tutunduğum sebepler
nedeni nedir şimdi
yadırgarlar mı diye etmediğim küfürler
çekincelerim bunlar mı zannediyorsun?
aylarca sustun,
sanırım yapamadın ve geri döndün ona
bazen öyledir
evin 1+1ʼdir
ve senin kendi odan yoktur.
sanıyorum sen de odana geri döndün
kaldığın noktadan.
adın geçiyor, resmin değil
sessizliğin acı veriyor, sesin değil
sanırım bir türlü geçmiyor
özledim desem de
hiçbir şey değişmiyor.
kendi kendime tam zamanlı
ve az acılı
istemez miydim şimdi yanımda
avuç içlerini izleyeceğim bir kadını.
reddet, inkar havası olsun
neyse dönme
ne olursun onunla kal,
umarım çıkmam karşına asla bir daha.
denedim olmadı,
bana bu sessizlik veriyorsa acı,
baktım bıkmıyorum, bırakırım olmadı.
hakkını helal et vedası vardır ya
öyle buruk, öyle tükenmiş
o darmaduman hüzün
öyle ediyorum şimdi sana veda.
şimdi tek bir ağızdan çıkmayan konuşmalarla,
sevişmemişken hiç
defalarca utandığım halde
satır arası boşluklar bırakıyorum.
her şeyi özetleyen bir edayla
seni hatırladığım son yer olan balkonumda,
gölgen de yok orada bundan sonra.
aklıma düşeceğin bir hatıran da
ve dönmüşken tekrar sen ona
nʼolur tek bir söz söyleme artık,
varsa az utanman hakkımda,
ki bence var buna hakkım da.
şimdi bir hayat kadınına aşık oldum,
bu hayatın kadını olduğundan eminim
ama aşk mı bilmiyorum.
ilk maaş yattığında göreceğiz.