Akşam saatleri. Kanepenin köşesine dayanmış, ayaklarımı uzatmışım. Hayatımda ilk defa, uslu uslu oturmuş kitabımı okuyorum. Gözlerim ve zihnim aynı derecede açık, kitabın beni götürdüğü dünyalarda gezinti halindeyim. Ara sıra kitaptan çok, götürdüğü dünyaların çekiciliğine kapılıp dalıyorum nerede olduğumu bilmeden.


Sıcak bir gece... Her zamankinden biraz daha sıcak… Avuçlarımda fazladan üç beş damla ter oluşacak kadar sıcak. Küresel ısınmanın etkisinden bahsettiler bilim insanları. Dünyanın sıcaklığı artıyormuş, bu yüzden mevsimlerde bir karışıklık olduğunu ve havanın değişkenliğinin buna bağlı olduğunu söylediler. Ondanmış bu sıcaklar. Sonra da kendilerini yalanlayıp "Pardon, hata yaptık. Küresel ısınma diye bir şey yok." diyerek bu sıcak havaların sorumlusunu bulup rahatlama ihtimalimizi yok etmeye çalıştılar. Ama biz bu konuda küresel ısınmayı suçlamaktan vazgeçmeyeceğiz gibi duruyor. Çünkü suçlu bulamazsak akıl sağlığımızı korumak o kadar da kolay olmayacak. Sanki küresel ısınma denen o şey, suçlanacak biriymiş gibi davranmaya devam edeceğiz işte. Terim, sıcağında yardımıyla şakaklarımdan götüme giden bir yol bulmayı başarıyor. Nasıl olduğunu anlamıyorum ama tüm sorumlu küresel ısınma. Götüme akan terden haberi yok, ısıtıp duruyor dünyayı. Klimayı açabilirim serinlemek için. Dışardaki dünyanın küreselliğini iplemeyip kapıyı pencereyi kapatıp klimanın serinliğinde okuyabilirim kitabımı. Yapmadım mı sanıyorsunuz? Yaptım. Tüm kapıları, pencereleri, farenin eve girmek için açtığı deliği, hatta üşenmeyip başkaları tarafından zamanı geldiğinde deliklerime sokulacak pamukları bile kendim tıkarak deliklerime, dışardaki dünyaya kapattım evimi. Sonra… Sonra klimayı açtım. Serinledim biraz. Kitabımı okudum. Uyuyakalmışım. Bir hafta boynum soldan sağa, sağdan sola dönerken ahşap bir geminin fırtınada çıkarabileceği seslerin hepsini çıkardı. Beynim acıdı resmen. Gözlerimi çıkarmak geldi içimden… Ama elimden gelmedi. Sağlam vurmuş demek ki sabaha kadar. O gün bugündür klimayla aramızda bir husumet var. Ne kadar sıcak olursa olsun açmıyorum artık. Hem böylelikle kapıyı pencereyi de kapatmama gerek kalmıyor. Rahatça dinliyorum gecenin seslerini. Ormanın içinden gelen ve ancak geceleyin duyabileceğiniz o sesler. En başta çok korkuyordum, bu eve ilk taşındığımda ama sonra merak etmeye başladım ve bir süre sonra da bağımlısı oldum o seslerin. Sanki vücudumun bir parçası oldular, benden özümden oldular. Dinlemeden edemiyorum artık.


Dedim ya, uslu uslu oturuyorum bu gece. Belki de bu sesler uslandırmıştır beni, kim bilir? Sadece onlara kapı açmamı bekliyorlardı, belki de beni uslandırmak için. Ve bunun için de klimanın boynumun tutulmasına neden olmasını. Bunun için de küresel ısınmasını dünyanın... Ve şakaklarımdan götüme kadar ter akmasını. Tabii benim uslanmalık bir şeyler yapmış olduğumu bildiklerini var sayarsak. Yaptım mı? Evet yaptım. Us’lu olana kadar yaram’az olmama neden olacak çok şey yaptım. Klimayı açtığım gibi. Çok uzun yaşamadım yaramaz olduğum dünyada. Aşağı yukarı yirmi dört sene kadar… Gözlerim, ellerim, dudaklarım ve diğer organlarıyla bedenimin, yirmi dört sene kadar yaramazdık. Uslandık artık hep birlikte. Ve yine hep birlikte tüm dünya duysun istiyoruz uslandığımızı. Bu yüzden yazıyoruz bu satırları. Dünyanın bu oda dışında kalan kısmına, küresel ısınan ayrıca, duyurmak adına bütün çabamız uslandığımızı. Artık aldığımız nefes dahi bilmeli ne kadar yaramazlık yaptığımızı. Herkese ve her şeye anlatıp kurtulmalıyız. Anlatmalıyız ki asıl suçlunun, o ne olduğu belli olmayan, küresel ısınma olmadığı anlaşılsın. Anlatmalıyız ki göz kapaklarımız kurtulsun, uykuya hasret yangınlardan.