Üzgünüm biraz. Biraz da mutsuz. Beklediğim hiç bir şeyin karşılanamayacağını bilmemden üzgün ve mutsuzum. Ama hastayım diyorum diğerlerine. Gerçeği haketmiyorlar. Gerçeği hakettiklerine güvenmiyorum. Bir taraftan biliyorum da biraz kendime güvensizliğimden olduğunu bunun. Bir taraftan biliyorum da böylesine güvenebileceğim kimsem olmadığını.

Ya da çok yakınlarımda ama göremiyorum bu insanları. Ya da en büyük hatam annem dışındakilerden beklemek bu güveni.


Bir arkadaşım "çocuğum olunca, ebeveynlerimin neden olduğu defolarımı farkedip, bunlara çözüm bulabildim." demişti bir keresinde. "Çocuk mu yapmalıyım yoksa?" diye sormuştum içimden ister istemez. Sonra "Bu kadar insan bunu yapıyorsa, bir bildikleri vardır!" diye de ekledim. Ardından yine arafta hissetmek... Ya da arada kalmak. Ya da yaklaşma-yaklaşma, kaçınma-kaçınma, yaklaşma-kaçınma çiftlerinden birini yaşıyorum işte tanımlaması. Sonra yine Melih Cevdet Anday. Mikado'nun Çöpleri. Mutluluk tiradı. Neden etkileniyorum bu kadar bu tiraddan? Neden her buna benzer durumda, aklımın bir köşesinde sakız reklamı gibi dönüyor bu?


Bir tanımlamaya ihtiyacım olduğu dogrudur. Bir tarafımda sürekli kaçıyor bu tanımlamayı yapamaktan. Yani yine araf ya da yine bertaraf... Aklıma on ikinci cinayetimi getirdi bu. Ama baya hastayım şu an. Sonraki mektupta artık...