bu bir seçimdi. yalnızlığa okuttuğum günlerin dingin bir var oluşu yanı başımda. herkese oyun oynuyorum. rolden çıkıp başka rollere kavuşmaya can atar halde, karlar'dır beklediğim yağışı bile umursamıyorum. düşen her kar tanesi mahzun, dudaklarım mütemadiyen yer çekimine yenik düşüyor. pek engellemiyorum bunu. engelleyemem de zaten, doğanın kanunu. aşkınsa.. aşkınki biraz arabesk kaçıyor bütün ruh halime. keman ve piyano. vals yapan kadınlar. tango yapmak istemişler aslında ömürlerince. fakat ne yazık, eşleri hevessiz, kesinkes yeteneksiz. valsin kucağına atmışlar kendilerini, bir umut eşlerinin gözlerinde. bileklerine kadar uzanan tozdan bile uçuk pembe elbiseleri biraz neşeli, biraz hüzünlü uçuşup duruyor. kısa topukların hoş ve tok tıkırtıları, yaramaz bir eşlikçisi hazırlanılmamış ilkokul piyeslerinin. loş ışığın altında, özgürce salınıyor tozdan bile toz pembe, tüllerden nahif dantellere varan elbise. izlendiğinden habersizmişçesine. hatalarını umursamaksızın. üzerine eklenmesi teklif edilen bütün pahalı taşları reddetmiş, özlemek daha cazip geldiğinden. elbise pek umrumda değil, fazla kusursuz oluşu içimi gıcıklıyor. benim istediğim herkesinkinden farklı bir kusursuzluk, kusursuzun kendisi bile kusursuz olmalı. denizler gibi, içimden taşan klişe bir rahatsızlık benim denizlerle olan ilişkim, birer birer köpürüyorlar ulaşmak istediğim yolların kenarlarında. ve, 3/4'üm aşk benim. günlük alt sınır, sınırsız. her yerim yara bere, diz(e)lerim kan içinde. makyajlı yüzüm aynaya küskün. tanımsız, tanısız bir yüz. gözlerim günlerdir şiş, yorganın altından pek çıkmıyorum. mahsus yapıyorum hepsini, bir an bir yerde karar verdim işte. öyle. sebepler önemsiz, soruluncaya kadar. bir şarkı sonlanırken yavaşlar ya hani, davranışsal bir ön bildirim. ben de yavaşlıyorum sanki günden güne, beni hangi kitlenin hangi dinleyicisi analiz etmeli? ne bir davul sesi, ne tize çıkma girişimleri beceriksiz bir vokalin. müzik gerekçesiz ve gereksiz bir oluşum. faydadan çok zarar. başımın altında birbirlerine kenetlediğim ellerim. bir tek onlar sadık bir diğerine. ellerimin uyuşukluğu geceye varmak üzere olan bir akşam vaktinde beni her şeyden vazgeçirebilir ansızın. ama kalbiminki asla. yine fazla yüceltilen anatomik bir kas parçası. nedir yani, öldürmez herhalde. durmuşsa sadece durmuştur işte bazı kalpler, kalpler durdu diye ruhların kendileri ölmez ya! romantik değildir ve şiir de kokmaz üstelik gökte süzülen ruh parçaları. sadece olmuştur işte. kalp durmuşsa sadece durmuş; ruh ayrılmışsa bedenden sadece ayrılmıştır. yalınlık ve ilk'liği unutuyoruz her geçen gün, kelimelere bir de bizim yüklememiz gereken üzerinde düşünülmemiş meallerdir bunlar. ne iseler, odurlar. bazı kelimeleri oluşturan bazı harflerin kendilerine bulduğu alfabetik saklambaç oyunu, eğlendirmiyor bizi belki de bu yüzden. çocuk oyuncağı değil, eskiden bir zamanda hepimizi eğlendiren çocuk oyunudur saklambaç. vefa bekler saklanıp durduğu alçak duvarın arkasında, bir gün hatırlanıp güzel sözlere layık görülmeyi bir de. uyumla ve sabırla yapar bunu. tarihin tek oyunbozanıysa senin ismini oluşturan harfler. ısrarla ortada, ısrarla gün yüzünde hepsi. sergilemeye bile değer olmadıkları halde kendilerini. kolayca bulunan, emeksiz ve uğraşsız her biri. ışıldayan yaz günlerinin her birinde, takdir edilesi bir istikrarla oynadım ben bu oyunu. "önce öpüp sonra doğuracaktım seni." lakin, o gün, apaçık ortada olmalarına rağmen senin adını oluşturan harflerin bulunması gereken gün, perdemi açmak için parmaklarım bile oynamadı yerinden. evet, bu bir seçimdi. seçim yapmamanın kendisi de bir seçimdi, sonraları fark ettim. şükürle karışık bir ruh kırıklığı bana kalan, daima ulaşılamayana duyulan dayanılmaz bir arzu. bilemem ki, sobelenmeyi sindiremeyen harfler, kim bilir daha kaç saklı ismi ele verir? ağustos sonu, bir buğday tarlasının tam ortasında.