Yoldan çıkmak,
Kimin yolu, hangi yol?
Senin soluk bıraktığın yolda ayak izim yok diye,
Niye yolsuzlukla damgalandım?
Sana benzeyenlerle sana benzemeyenler arasında,
Kim olduğunu unutturan dünya hırkası.
Bu yolun asfaltı benim ayağımı yakıyor.
Ama sen, sen,
Olgunluk basamağında kırık kafalı serçe,
Gocunmaksızın, utanmaksızın,
Gülümseyerek bana, kopar ayağını diyorsun.
Halbuki evden uzakta ne kadar mutluyum,
İskeletten ve kansız etten ibaret olmadığımı öğretemedim sana.
Mavi bir mühürle çıplak bıraktın yüreğimi.
Aydan, güneşten daha çok,
Köşe başı yalnızlığından daha çok,
Bir mide bulantısından ibaret olduğumu öğretemedim sana.
Siyah tuğlalarda acı şarkılar kenevir doğuruyor.
Afrodizyak değil bu,
Kaygımı çemberin dışına itmeye çalışıyorum.
Son kül parçasıyla kapatıyorum delik hıncımı.
Ömrümün el yazısını narin parmaklar yazmıyor.
Acınası olmadığımı,
Yalnızca bazen incindiğimi öğretemedim sana.
Islak bir yas kıvamında,
Duygusal olmaya programlanmış namlulardan fırladığımı,
Bir cilt yanığı olduğumu öğretemedim sana.
Karabasanın gelinliğini ortadan ikiye kestim.
Senin yol dediğine ben çöl diyorum.
Senin silah diye kuşandığın kırık kemiklerim.
Yoldan çıkmak,
Kimin yolu ulan bu?
Kızgınlık dönemindeyim boşboğazlığın.
Şatafatlı bir halı seriyorum sonsuzluk odalarıma.
Bir fikir var, yarım bırakılmış.
Yarım kalan her şey gibi uyuz bir uykuya dalmak üzere.
Kaşınarak kanatan kendini ve,
Kaşınarak yarımlar dairesinden kürtajla çalınan.
Sökülmenin felsefesini öğretemedim sana.
Sökülerek yaftalanmanın.
Kendinden sökülmenin dünyaya bir şey katmadığını.
Yüzlerce felsefe arasında nihilizmi seçiyorum.
Hiçler hiçinde piç ruhumu karbonatla çalkalayacağım şimdi.
Ve sana öğreteceğim.
Kafa karışıklığında yoğrulan cümlelerin,
Boğazımı kaç kez deldiğini.