İslamcılık, iktidarı milli ve manevi değerler konuşarak almıştı. İslamın da özünde olan sol söyleme ve dini hamasete dayanmıştı. Sol söylem çok etkileyici idi, öyle hatırlıyorum. Demokrasi ve Cumhuriyet adına umutlanılmıştı...


Sorun İslamcılığın meşru olmayan bir köktendincilik taşıması ve kadrolaşma ile hastalıklı bir yapıya dönmesi gibi görünüyor. Sanırım İslamcı olarak tanımlanan bir Türkiye kimliği yaratma, ümmet kavramını dayatma anlayışı içindeler. Araplaştırma politikası olduğu da söyleniyor. Tüm bunların karşısına doğrudan Cumhuriyet'i hedef aldığını her olayda görüyoruz.


Cumhuriyet, Türkiye'de demokratik gelişme için çaba harcayan bir yönetim biçimi olarak özeldi. Yapısında Kemalist ve aydınlanmacı izler taşırdı. Ayrıca Türkiye solunun kendini milli hissetmesini sağlayan düşünce ve davranışlar büyük ölçüde Kemalizm'den aktarılmıştır. Abdülhamid ve Vahdettin'e gösterilen teveccüh bir cepheleşmeyi gündemde tutuyor.


Biliyoruz ki Türk tarihinin eskiliği ve devamlılığı; Orta Asya ile, İslam ile, Anadolu kültürleri ile hatta Avrupa ile yaşayan bağlantılar kurulmasını olanaklı kılıyor. Ve dondurulmuş, İslam eksenine oturtulmuş bir tarih yerine dünyayla bütünleştirici bir nitelik taşıyor. Türkiye zenginliği ve çeşitliliği ile bir bütündür ve bu, Cumhuriyet'te ifadesini bulur. Osmanlı hamaseti zarar veriyor. Ülkece yoksullaştık, geriye hamaset kaldı galiba.


Evet Türkler Müslüman'dır. Ama yeni bir kimlik arayışında değildir. Türkiye, Kurtuluş Savaşı ile, Cumhuriyet'in kurulması ile 1923'te kimliğini bulmuştur. Ve halk, Cumhuriyeti'ni seviyor. Ve Cumhuriyet'e inanan bir gelecek istiyor.