hangisiydi doğru, ne içindi zaman.

kanayan ve kabuk tutmayan,

bir su birikintisinin izlenebilirliği...

hepsi için düşünülen teorilere karşı,

akıl almaz cevabım: sen.

sanırım, sandığımdan çok daha tehlikeli bir uçurumdayım.

şimdi susmadığım ve yanılmadığım,

her neden için bir tütün eksiltiyorum.

eksilen şeyin sadece bu olmadığını 

sen de biliyorsun.


yanlış zamanların, yollarda geçen hayatların 

kimsesizliği bu,

engel tanımaz bir hırçınlıkla 

devriliyor, savruluyor üstüme.

üstümde ise en sevdiğim yeşil sweatshirt.

giymeye kıyamadığım, sevmeye doyamadığım şeyler var.

onları özlüyorum, hakkım da var buna.

kaygılarım, korkularımla baş edemiyor,

bilimsel araştırmalara da konu olsa sessizliğim,

duygusal yokuşlar çıkıyorum.

elimde ise şimdi bir tek sensizliğim.

delirdiğimin farkındasın

ve buradan bakıldığında da çok tatlısın.

hoş anlamında.

ve belki de bu bağlamda hissiz-iz.

ne diyorum biliyor musun?

ne dediğimi bilmiyorsun.


mesafeler, yolları kısaltmadıkça

kalbinle olan mücadelen bu sınırları aşmadıkça,

resmi olarak bir sonuç alamıyoruz.

işlenen duygular,

satır satır çizilen edebi toleranslar

kin tutmuş bana,

benden önce olanlara.

peki sebebi?

biliyorsundur, hiç de önemsemiyorsundur.

anlıyorum, öznenin sendeki ciddiyetini

kararlarınla aldığın cesaretli tavırlarla

dengesizleştiğini,

bir de hep sığındığın şeyin arkasından 

beni bitirişini.

unutamıyorum.

unutmak ne mümkün.


şimdi canlandırıyorum kafamda

laboratuvarda yapmış olduğun,

ders müfredatına uygun deneyleri

merak ediyorum da,

hiç olmaması gereken kimyasal bileşenleri

farkında olmadan birbirine karıştırdın mı

bizim gibi.

farklı kimyalardık, birbirimize karıştık.

belki bu yüzdendir, aşk denen yasa dışı deneye

istemsizce bulaştık.

olsun.

saç kırıkların, kalp kırıklarından önemliydi

senin için,

bağladığım saçlarımı ise kestirme diye uğraştığın,

bir o kadar dil döktüğün 

her şeye rağmen.

göze alıyorum, terk ediyorum.

şimdi bilmediğim o yere senden olduğu gibi

yalnız gidiyorum.

orada senin olmadığının farkındayım,

bu ihtimalle adaleti sorgulamakta da kararlıyım.

kararlarımı bilirsin, kararsızım.


karanlıkta çaresizce soyunduğumuz gece,

iki dudağının arasından çıkan cümlelerle

yüzüme vurduğun gerçekleri,

tehdit olarak görüyordum.

ben böyle tehditler almamıştım,

ağlamana asla kayıtsız kalmamıştım.

ne yapabilirdim?

son kezdi,

sevişmemizle süslediğimiz yalanlara karşı

o gece tüm izmir sessizdi.

uçakla londraya,

gitmemem gereken bir tek cümlene bile aldanmaya

gibi cümlelere...

gülüyorsundur şimdi.

sana yakışıyor. ihmal etme olur mu


anlamsız.

sorguya çeker gibi bir tavırla 

ki bence gayet tavırsız,

yolun bir karşısında sen, diğerinde ben

kozyatağındayım, 

seninle ilgili son kozumu oynuyorum.

sorsana bir birilerine, yaşıyor muymuşum.

şimdi sağanak yağışlarla boğuşuyorum,

gerek yok belki.

belkilerle işim de yok belki.

çünkü fakat ama saçma.

ışıkları yak, üstümüzü giyip çıkalım.

ayrılalım son kez.


adını vermiyorum sen su-de,

adın bende kalsın.

elbette kimseye söylemeyeceğim,

duymak isteyenlere karşı kalkanımla

karşılık vereceğim.

bil ki gidiyorum.

rezalet cümlelerimle bir ton alkış topluyorum.

diğer her şeye değer.

yazdım, çizdim hiç utanmadım sildim.

bir yerde uzlaşmamız lazımdı,

öyle de olmadı mı

ayrılma kararıyla da olsa uzlaştık.

anlaşma, anlaşmadır.


artık ben gidiyorum.