Ben nefes diye zehir çektim ciğerlerime,
kader sanıp kelimeler çıkardım heybemden.
Hiçbir şey bilmeyerek bilgini oynadım bu hayatta.
Sonunda dönüp arkama baktım;
aslında zehir bendim ve zamanın ta kendisi.
Düşleyince dururdu zaman.
İsteyince almazdım nefes.
Bir süs değildim belki hayatında.
Belki bir zerre veyahut bir hiç
ama bilirdim ben var oldukça var olacak o.
Ve zaman benim tanrımdı bu hikayede,
kısacası bendim yaratıcısı bu dünyanın.
Artık yaratıcısına ihanet eden bir piyon
vardı sadece karşımda.
Öfkeyle attığım her bakışa sessizce cevap verirdi.
Görmeden, duymadan sadece hissederdim.
İçimde bir kin damarlarımı patlatırcasına şişirirdi.
Kendimi kaybeder kusardım içimdeki zehri yüzüne.
Düşünmez sanırdım beni bir saniye olsun,
minnet borcunu görmezden gelen vefasızdı benim için.
Şimdi sadece ben varım ufacık zihnimde.
Ben ile gelen bir sen vardır şimdide.
Zehrim senin kokun olsun,
zamanım senin elinde.
Bakma sustuğuma konuşuyorum her gece.
İçten dualar ediyorum kendi yaratıcıma
ve biliyorum en içten duanın bile duyulmayacağını.
Çaresizlik dört bir yanımı sarmış süvari birliği.
Belirsizlik içime işlenmiş kanlı bir dantel.
Bu savaşın sonu yok gönlümde.
Bu savaş sen ve benim savaşım değil artık
benim yaratıcım ve benim savaşım.
Kim istemez sonsuz savaşları kazanıp göğsüne bir madalya takmayı
ve her kazanan gibi mağluba hesap sormayı?
İşte hesap vakti geldiğinde
bilinmeyenin karşısına çıkıp haykıracağım.
Neden duymadın veya duydun da neden duymazdan geldin?
Bir sahibin hayvanına baktığı merhametle bakacak bana.
Belki hiçbir şey söylemeden anlatacak her şeyi.
Ben eşrefi mahlukat olarak çıktığım kürsüdan
insanın en adisi olarak indirileceğim.
Yüzüme tükürecek beni tanımayan yüzler
ve beni anlamak istemeyen birkaç ruh.
Derdimi anlatmak için çabalamayacağım.
Zamanın şifasıyla kapatacağım her yarayı.
Şimdi bildiğim her şey uğruna bir kez daha gözlerimi kapatacağım
ve sadece söz
verdiğim gibi ektiğim tohumları sulayacağım...