Son Oralet


Kısacık bir ara

Uzayabilir de


Örtün şehrin üstüne beyaz çarşafları

Naftalin sürün narenci bakışlara

Uzasın gurbetimiz, olsun.

Sıkışmasın çöp kamyonları sokaklara varsın

Yas mı bu?


Artık telaşımız cenin pozisyonunda

Patlamıyor mantar tabancaları

Ve çocuklar,

Evlere dağılmıyorlar sonunda

Çağırmıyor mahallenin sümüklüsü,

Çağırmıyor tornacı babasını akşam yemeğine

Ölüyor mu bu şehir?

Yoksa uyuyor mu bir daha uyanmaya


Kapanıyor kahvehaneler,

Tabureli şehir uğrakları örtünüyor masalarına

Küçükler masal beklemiyor

Bulutlar öksürüyor yağmuru

Gök bile bulaşmış bu hastalığa


Ey elim cebimde gezdiğim kaldırımlar

Terk ettiğim kızlardan daha güzeldiniz

Ölsem ayrılmazdım da...

Kaldım.


Şimdi ben de porselen altlıkta bir oraletim

Eski kasaplarda para etmez etim

Dökülürüm Marmara suyu gibi,

Çekilirim İstanbul Boğazı'na ama

Sonbahar bile yapraklamaz sarısıyla

Kalmaz kıymetim.


Şehir üşüyor kendiyle insansızdan

İnsan bilmiyor peteklerde neyin yandığını

Babalar aşina mı mutfak tezgahına?

Çocuklar anlıyor mu neye kandığını?


Susturun mekanik demir çığlığını

Susturun kendi sesinden

Şimdi onca deryadan çekildiğimiz bu kıyı

Bilmem,

Sulara boyanır mı yeniden.