seni dünden daha az seviyorum,
yarından ise daha fazla,
hangi zaman diliminde yaşıyorum,
veyahut hangi benliğimle karşında duruyorum
bir gün beklemelerim sonra erecek,
vebalı kadının ağzındaki kan suyla silinecek
dişleri çürümüş gözleri kaymış,
nefessiz bir canla yatacak öylece
parlayacak yüzü soluk beyaz,
içine atmalardan diyecek bir ses,
içine atmalardan ve içine neden attıysa ondan,
ama sen-
oryantalli cümlelerim yok,
bir doğum günüm daha suskun bitti
kaç yaşıma girdim bilmiyorum,
geriye dönüşlerimi biliyorum,
ağlamıyorum sızlanmıyorum, yemin ederim,
problem ne biliyorum, uzun yıllardır
ve yıllarca da bileceğim
hayat devam eder kuşlar uçar anneler ölür
aynı cümleler birikir birikir seni öldürür,
ama sen beni-
ben gibi değil çünkü sen beni tanımıyorsun,
sadece tanımıyor değilsin yanlış tanıyorsun
bildiklerin yalan, aklındakiler bir din,
ben ise bilim olurum, elimde iki delil/
kafa üstümün gölgesini bilirsin sen,
gerçeğini değil.
ama sen beni yakma-
neyimsin ve neyinim bilmiyorum,
birinden çok bir şey misin, benden bir parça mı;
sanmıyorum.
bir sineğin larvaları dökülmek için gün sayan saçlarımdan birini bulup saçlarım dökülmüşte sinek dolu bir evde mi yaşıyorum;
bilmiyorum.
kahvemi yudumlayan boğazım şişmiş ama buz kemiriyorum, bu yüzden korkusuz muyum;
unutuyorum.
ben bir şeyler çok şeyler anlatmak istiyorum,
ama güzel kelimeler bilmiyorum,
ki bu yüzden vardır suskunluğum.
ne olur.
istemem saat dört otuz dokuzdan sonra görülmek,
kulağımda bir çınlama bilinmez bir öfke
üç köpek bağırıyor seslerini ayırt ediyorum renklerle
ve dolabımın içindeki canavarın gözleri dolaşıyor etrafımda
yüzü bir kere dönmüyor bana,
minnettar mı olmalıyım yoksa alışkın mı;
anlamıyorum.
anlamıyorsun, acım hala çiğdir,
yanması kavrulması lazım olan,
minik can, yenidoğan kansız, hala daha da doğmakta,
ama sen beni, yakma, ne olur