söyler misiniz bana ölür mü insan unutunca?

korkar mıyız düşünmeyi düşünmekten?

bir mızrak saplanırcasına acıyacak sanmak yüreği

ve en muazzam acıyla yıkamak tüm bedeni

düşüncelerin en güzeli...

hatıraların en ağır bastığı anda,

insanın şahsiyetinin belirdiği makamda,

bir kralın tahtına son kez çıktığını bilmediği zamanda,

ölüm değil midir düşünürken ölmek?

kader tarafından yazılan yazıyla son kez çıkarsın sana bahşedilen makama.

hiç beklemediğin bir anda bir ışık belirir etrafında

ışıkla beraber gözlerin kör olup kapanır göz kapakların o anda.

açılınca gözlerin kapakları kararır etrafın,

makamın küçülür küçük düşürülmüş gözler tarafından.

doktorlar üşüşür hemen yanı başına.

çare arar bulamaz sebebini bilip çekilirler bir kenara.

ve nihayetinde bir karga ayağında eskimiş bir kağıtla haber getirir ülkenin en doğusundan.

kağıt açılır okunur tek tek insanlara

kral öldü! kral öldü! kral öldü!

ölmüştür kral vakitlerin en vakitsiz olduğu zamanda.

kimileri inanmaz bu vahim olaya

inanmak için bir sebep bulurlar,

düşünceleri dizerler bir tespih gibi

çeker, çeker, çekerler.

bir tane kopar oracıkta hemencecik

bir adam haykırır dünyanın en bilgin insanı sanıp kendini:

''kral unuttu! kral unuttu! kral unuttu!''

söyler misiniz bana ölür mü insan unutunca?

bir kuşun denizlerin üstünde süzülmesi edasıyla kapılıp gitmek var rüzgâra,

kendini kuş sanıp kanat çırpmak var en derin sulara.

hiç tanımadığın bir insan olup susup kalmak var tanığın insanlar karşısında.

ve hatırlamak var,

sonra hatırladığını hatırlamak var.

şahsiyetini kazanmak var hatırladıklarında.