Ağaçlar henüz uyumamışken,
insan birikintisi içine sıvışan yüreğim daha dün gibi parıldak.
nasılsa ortada.
kaldırım taşları, geçmiş gibi karanlık.
geçmiş, bir şeylerin yüküyle dolu değil midir ?
ve gidip gelen ayaklarım bir düş gibi naylonun en sıcak yerini mekan etmemiş midir?
lambalar var, birde annem -birazdan varınca işte .
niye peşimi bırakmıyorsun ?
niye kendi halime bırakmıyorsun beni.
niye sadece ağaçlarla ve ışıklarla kalmamı istemiyorsun?
niye her şeyi ikiletip duruyorsun.
sen sulu boya bardağı, sen!
niye peşimi bırakmıyorsun
su birikintisi.
niye hatırlatıp duruyorsun kalabalığın renklerini...
durakları da al git, nasıl olsa biliyorsun gidemeyeceğimi.
doldurup durma içimdeki çukurları, çamura bulama ellerimi.
hatırlatma iyilik kazanında bir kötü bilindiğimi
benimle oyun oynama, çıkma karşıma
su birikintisi.
kollarım unutuyor başka kolları
yapraklarını arayan bir ağaç gibi çırılçıplağım.
tüylerim baş kaldırıyor karın ninnisine.
saçlarım en son gördüğün gibi gencecik değil ve omuzlarım çığ alan bir dağ gibi üzgün.
bir şeylerden bahsetmek istiyorum ama
üçü geçmiyor.
kendimden bir şeyler yansıtmak istiyorum iri derin gözlerin bir çukura dönüşmeden evvel.
içimde yahut dışımda bir su birikintisinden başka neyimsin bilmiyorum
sinirlenip içine düşüp durduğum yaralı dizlerimi
bir kevsere boğan.
sen mutlak iyiliğimde, bir tırnak boyunu geçmeyen illa ki kötülüğüm.
uzaklarda
başka uzaklığım.
yakında çok başka .
ismim de çalkalanan ufak bir rüya gibiydi zaman,
ben sallandıkça uykuya dalan bir bebek gibi farkında olmadan
sen ellerini bir kerelik olsun
ince cılız saçlarımda
bir sevgi kırıntısıyla sevmişmisindir ki?
ben ebruli iplerini belimi sıkarcasına dolayıp
düşünceleri kusmumuyumdur ?
hepsi bir soruluk sorular
toplamda kaç uykusuzluğa sebep olmuştur.
senden bahsetsek yada
senin bile haberin yokmudur ?
içimde daha dün tabelası asılmış bir sokağın hüzünlü diğer adı sıkışıp kalmış mıdır?
içimi nasıl açabilirim sana ?
çok geç bir soru olmamıştır umarım.
toplasan kısacık bir ömür de bir ağlayan bir gülen yüzümden başka bir şey görmemen
asıl bu.
asıl bu uzun bir çaresizlik eder.
ağaçları bana
ceketini unuttuğum bir anıdan adam sevdirmişti.
henüz küçücük ellerimi daldırmaktan korkmuştum toprağa.
o ufak bir fidanı boynundan tutup
kendi evinin bahçesine ekmişti.
ben de sadece yalın ayak gezdiğim mermerleri, odaları unutmadan.
içimde betonlarla
dışımda koca ormanlara hayretle bakan küçük kız çocuğu olarak yaşamaktan başka ne yapabilirdim.
bırak peşimi artık su birikinsi
benim birikecek bir yerim bile yok.
içine düşeceğim çukurlar değil
kuyular oldu.
Ve nihayet dediğim yerde,
Dudaklarımda bir ezgi.
Benim yenik gözlerimde
ölümden yahut kalımdan başka ne ola ki.
Benim gördüğüm yaşamaklar,
Hep aynı usülden.
Yavan ve tatsız.
Tutarsız, hayırsız...
Öyle beni dinlemek için açılan kulakların,
Bir güneşte çekilip gidecek.
Perdelere varırsak eğer,
Senden çok tanırlar beni.
Sen sokağa hakim gizli bir kutu.
Ben perdelerin hüküm sürdüğü yalnızlıklara.