Mahallemin üstünde, Şahin Tepesi denilen yerdeyim. İnsanlar buraya manzara seyretmeye gelir. Ben de onlar gibi bazen şehri izlerim. Ama aynı şeyleri mi düşünürüm, bilmem. Ormanda, açıklık bir alanda oturdum az önce. Aşağıda koskoca İzmir. İzmir dedikleri de ne; evler, evler, evler... Yüz binlerce ev uzanıyor aşağılarda. Bense içinde yaşayanları düşünüyorum şimdi. Galiba en son dört milyon insan yaşıyor bu şehirde. Sahi, kim bu insanlar?


Böyle zamanlarda hemen bir oyun kurarım kafamda. Şimdi de İzmir’de yaşayan herkesle tanışmanın ne kadar süreceğini bulmak niyetindeyim. Herkese birer dakika ayırsam, günde 1440 kişiyle tanışmış olurum. Bu da yılda 525 bin kişi yapar. Yani İzmirli herkesle tanışmam, dört yılımı alır. Ama durun bir dakika. Günün yirmi dört saati birileriyle tanışacak değilim ya. Neticede ben de bir insanım. Yani günde en fazla on iki saat yapabilirim bu işi ki bu durumda İzmirlilerle tanışmam, sekiz yılımı alacaktır. Vay be, tam sekiz yıl. Sadece “merhaba, nasılsınız efendim, nerelisiniz, kimlerdensiniz” demek bu kadar sürüyor haaa! Bu şehirde yaşayan herkesle tanışmış olsam nasıl olurdu acaba? Konak’a, Kordon’a ya da Karşıyaka çarşısına gidince birileri mesela, “aaa, hani siz geçen yıl tanıştığımız” falan der mi? Ya da ben, otobüse binince, yolda yürürken birilerini hatırlar mıydım? Herkes ve her hatıra iç içe geçerdi muhtemelen. Kafamız, tek bir şehirde yaşayanların birer dakikalık hikayelerini bile kaydedemiyor. Nasıl da zavallıca…


Saat kaç? Yediyi geçiyor. Evlerin ışıkları yanmadı ama sokak lambaları yanmaya başladı bile. Devletimiz bizi, bizden daha çok seviyor demek ki… Şimdi uzandım çam pürlerinin üzerine. Gökyüzü griye çalıyor artık. Şurada küçük bir kulübem olsa diye kuruyorum kafamda. Sonra her zamanki gibi kendimi eleştiriyorum; “herkesin burada bir kulübesi olsa orman diye bir şey mi kalır?” Kalmaz elbet ama yine de… Şöyle tahta bir kulübe. On beş metrekare yeter de artar bile. Bir ara bir arkadaş söylemişti; “on kişi bana ayda ellişer lira verse, yaşar giderim lan!” Enflasyon bu basit hayali bile vurmuş demek ki. Şimdi en az iki yüzer lira vermeleri gerekir. Öyle diyorum işte; on kişi bana iki yüzer lira verse; şuracıkta yaşar giderim lan. Ama buna da bir sebep gerekir, değil mi? Yani, niye durduk yere para versinler ki bana. İnsanlarla tanışmak için olabilir mesela. Buraya, Şahin Tepesi’ne gelenlerle başlayabilirim. Her biri alkolik tipler. Sizler korkarsınız belki ama ben kel ve bıyıklı bir adamım. Severler, itimat ederler bana. Kim bilir ne dertleri vardır içmek için. Belki de yoktur, keyfe keder içiyorlardır. İşte onlarla sohbet ederim. Masalarına oturup rakılarını içerim, tavuk kanadı yerim… 


Saçma hayaller bunlar. Çok saçma. Saat kaç? Sekize geliyor. Geç olmuş; kalkıp eve gitmem gerekiyor. –Afiyet olsun dayı! –Eyvallaaah gardaşım. Bu terliğin kenarı yırtıkmış ya la. Heh heh heh. Hiç fark etmemişim bak. Kaç gündür yırtık terlikle dolaşıyorum da bak kimse dönüp de bir şey demedi. Aferin la mahallem. Bakma her gün sövdüğüme. Seviyorum, vallahi seviyorum seni.



25 Ağustos 2022

Gültepe