Bundan uzun yıllar önce yaşayan birisini tanıdım. Belki onu hepiniz tanıyorsunuz. Ama ben hikâyesine bambaşka bir açıdan bakmak istedim.

Yıllar önce bir adam babasını öldürmüştü. Aralarındaki psikolojik taarruzu tartışacak veya haklı haksız edebiyatı yapmak amacında değilim. Buraları biraz hızlı geçiyorum. Babasını öldürmek suçundan hapse atıldı. Hapiste yıllarca belki pişman oldu, belki de hala içinde birçok iyi yapmışım kırıntısı vardı. Yıllar geçtikten sonra mahkeme bu adamı sürgün etmeye karar verdi; Halikarnas’a. Aslında Bodrum dersem daha iyi anlarsınız 

Ama tabii o zamanlar Bodrum, bugün görebileceğimiz Bodrum gibi değil. Çok çok daha güzel insanlar tarafından keşfedilmemiş, kalabalık yok, huzur çok...

Neyse bu zatı buraya sürgün ediyorlar.

“Oooo ben burada ne güzel kitaplar yazarım” diyor. Sürgün edilen bu adamı, biz bugün Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı) olarak kitaplarından tanıyoruz.

Düşünebiliyor musunuz? Hayatın cilvesine bakar mısınız, birileri sizi cezalandırmak isterken hayat sizi ödüllendiriyor. Öyle bir sürgün ki adamı yazar yapıyor. Hayat böyle sürgünlerle dolu aslında sadece mesele nerede durup bakmamız gerektiğini bilmek. O zaman hepimiz Halikarnas’a sürgün edilebiliriz.

Bize uzak olduğunu düşünmeyin, mutluluk her yerde olabilir. Küçücük bir pencerenin arkasından ayı görebilmek bile bir mutluluktur. Hepimiz cezalandırılabiliriz, cezalandırmak isteyebilirler. Ama bu Halikarnas’a gidemeyeceğiniz anlamına gelmez. Çünkü her cezanın, her sürgünün bir yerlerinde bir mutluluk vardır. Unutmayın ki cehennem nasıl bir ihtimalse cennet de bir ihtimal.

Bazen ödüllendiriliriz; kimilerimiz sitem etmekten, kimilerimiz hayat telaşına düştüğü için kimilerimiz de psikolojik ve ruhi bunalımlar yaşadığı için bu ödülü alıp rafa koyar. Size bir sır vereyim mi? Rafa konulan ödüllerin yüzüne bir daha bakılmaz. Acıdır ama bu onların kaderidir. Senin yüzünden görevlerini yerine getiremezler; seni mutlu edemezler.

İşte o zaman bir şeyin farkına varır ve “Hayatımda hiçbir şey düzgün gitmiyor.” deriz.

(Bu ifade tamamıyla hayatın DNA’sına aykırıdır.) Halbuki hayatın seni sürgün ettiklerinden, mecbur bıraktıklarından mutluluk çıkarmak hiçbir zaman aklına gelmez. Aslında yeni Halikarnas Balıkçısı sen olabilirdin.


En son ne zaman bir denizin gözlerinin içine baktın? Ondan bir balık istedin akşam için. Balıkların sürgünü nedir bilir misiniz? Suyun dışına çıkmaktır. Çünkü balık suyun dışında ölür. Ancak sen o suyun dışına çıkınca mutlu olursun. Çünkü onun sürgünü senin ziyafetindir.

Yolunuz Halikarnas’a düşerse aklınıza sürgün gelsin. Kendinizi zincirsiz bir mahkum gibi hissedin. Hayatın size seçme hakkı vermediği, bir şeyleri değiştirmeye gücünüzün yetmediği durumlarda Halikarnas’a uzanın şöyle boylu boyunca.

Müzik dinleyin, fısıltıları dinleyin, geceyi dinleyin. Bakın sonra sürgünde olduğunuza inanabilecek misiniz? Sabah olduğunda Halikarnas’tan kalkın hayatınıza bakın. Tabii önce Halikarnas’ı toplamayı unutmayın. Ona bu gece yine görüşürüz deyin. Yoksa Halikarnas sizin yatağınız mı? Sizi bilmem ama Halikarnas benim yatağım.

Ee herkesin Halikarnas’ı kendine.