Soğuktur âşk, ölümden beter.

Minör ruhlara, majör ataklar.


Bu gece sıyrıldım esvaplardan. Kaçamıyorum hatalarımdan, kovalayıp duruyorlar beni. Ne lânet bir geçmiş ha? Güneş doğmuyor, soluyor tüm çiçeklerim. Ne menem bir beladır bu, kafamın iki ucunda; kilitlemiş evreni. Sürreal tablolar çizdim bu boş kâğıtlara, bir kez olsun bahsedemedim kendimden. Kimim sahi ben? Bilmem. Öğrendiğim gün öleceğim ya, ona yanarım. Ne yanar, ne kanarım; sadece ölürüm. En güzel ölümleri, en yüce intiharları düşledim. Deştim avuçlarımı, kestim bileklerimi.

Ne istiyorum ben? Bilmem. Sayamadığım sayılardan yargıladınız beni, boğdunuz yargılarınızla. Mutsuzum… Yeterli.


“Garip bir yaşam bu, eski defterleri kapatıyoruz. Yerine yeni bir defter açıyoruz, sonra o defterleri satıyoruz.”


Şimdi boğayım sizi güzel kelimelerle.


İki kelam âşk, binbir söz sanatı.

Ne layık, ne alçak; sade tensel temaslar.

Boyalı dudaklar, anlamsal bozukluklar.

Tetikler, namlular, tanrılara naralar.


Kıyı şeritlerinde vosvoslar,

Kuş kafesinde geçen yaşamlar.


Ölümsüz bir fani, sesin sessizliği.

Akşamdan kalma masallar, sonun sonsuzluğu.


Teninde parmaklarım, cahilim affet.

Dolaşır damarlarında, teslim-i ruh.

Sadist kelimeler, bileklerim(n)de Baudelaire.

Kan kırmızısı arzular, kıskıvrak dudaklarında.


Yanık kokar diz kapaklarım,

Senden öte; benden geri.


İstemem bütünlüğü,

Râzıyım yalınlığa.


Son söz ya da hiç, ne ben; ne sen.

Sadece biz, işte en ağır küfür bu.

Fani yaşamlara sığmaz iki Tanrı.

Ondan sen yas tutasın, bense…


Yeterli. Olması gerek