Şuramda, tam kalbimin üzerinde olağanca ağırlığıyla uzaklığı hissediyordum. Uzaklığın büyük bir ağırlığı vardır, bunu yanı başınızdaki sevdiklerinizin uzaklığını fark ettiğinizde anlarsınız. Çok ağır gelir.

  Size yapılan her şeyi biriktirirseniz boğazınızda bir düğüm oluşturur ve onu büyütürsünüz. Yutkunamadığınız o düğüm sizi susturur. Ve artık bağırmak isteyip bağıramadığınızda ölürsünüz.

  Beni susturan o düğüm her şeye göz yummama sebep oldu, çok yazık! Aramızdan su sızmayan sevdiklerimin o ağır uzaklığı sebebiyle boğulduğum sularda çırpınmayı bıraktığım zaman yüzmeyi öğrendim. Ve yüzerken tüm bedenimin acıyla sarsıldığını biliyordum.

  Bazen bir şeyleri söyleyemediğiniz zaman söylemek istediğinizi geliştirir diyalog hâline getirip kurgularsınız . Kişi karşınıza çıktığında gözlerinin içine bakıp duygu dalgasıyla kavrulunca ağzınızdan tek kelime çıkmaz ve böylece diyalog gelişir, düğüm büyür.

  Uzaklığın ağırlığını hissettim ve bu ağırlık kalbime fazla gelmiş olmalı ki yürürken sendeliyordum. Herkes hasta olup olmadığımı soruyordu. Yorgun ve bitkindim fakat bu fiziksel değildi. Hepsi kalbimdendi.

  Sonra sevdiğimle karşılaştım. Bakın bu kelimeyle dikkat edin ‘’Sevdiğim.’‘

Bu kadar içten, duygu yüklü bir hitap yoktur. Nasıl olduğumu sordu, fena olmadığımı söyledim. Yaşıyoruz biz de bir nevi, fena mı? Çok iyiymiş, her şey yoluna girmiş, ‘’seni yolumdan çıkardıktan sonra ‘’ diye eklemeyi unuttuğunu düşündüm. Neler yaptığımı sordu, ‘’Aynı.‘’ dedim.

‘’Sadece sensiz her şey olduğundan fazla soğuk.‘’ diye eklemedim. ‘’Diyeceğin başka bir şey var mı?‘’ dedi. Kafamı iki yana salladım, soğuk bir tebessümle gitti. Diyebileceğim çok şey vardı, onun için hiçbir şey demedim.