Yanık naylon kokusu. Etrafımı kuşatan o tatsız, genzi yakan acımsı koku. Hiç duyumsadınız mı siz de? Sürekli bir naylon yanıyor, yakıyorlar. Hep bir tatsızlık, hep bir can sıkıntısı. Üstelik kokusuna bile katlanamazken naylonu eritip tenine damlatıyorlar. Yanıyorsun, yakıyorlar. Kurtulmak istiyorsun ama ellerini sıkı sıkıya bağlamışlar. Hem o kokuya katlanmak zorundasın hem de yanmak. Ne yapacaksın şimdi? Hareket etmene, bırak hareket etmeyi tek bir kelime etmene bile izin vermiyorlar. Tehdit ediyorlar. Ya susup bu iğrençliğe katlanacaksın ya da avaz avaz bağırıp acını ikiye katlayacaksın. Seçim senin, tabii bir seçim şansın varsa. Kötünün iyisini seçmek zorundasın işte, o kadar. Ne yapayım, diyeceksin, katlanacağım mecbur, yoksa canım daha çok yanacak. Susturacaklar, kelimeleri zorla tıkacaklar boğazına. Yapacak bir şey yok. Bir kere düştün hayatın pençesine. Hem onun o iğrenç kokusunu soluyacaksın hem de yanacaksın. Etini kökünden sökecek, kıskıvrak yakalayıp avucunda hamur gibi yoğuracak seni. Sonrası malum, naylonu eritecek üstünde. Sen kaçmak istedikçe daha hoyrat davranacak. Kaçma. Çek acını. Zaten canın yanmıyor mu?