Limanlarla dolmuş göğsüm
elimde ellerini tuttuğum everest akşamları
ve çağrıldığında hangi çare yolu uzatır öğrenmişim mesela
sırf bu yüzden fevkalade ezik geçmişim bazı yollarından kentlerin
Bir son durak olarak tanışmışım başlarda herkesle
sonra ben bile yolcu olmuşum
olmuşuz, olacakmışız
bunu ve bir kaç şeyi daha bilmediğini varsayıyorum
benim mesela sırtımda rüzgarın diş izleri falan var
tabii sonra konuşuruz bunları olmuş bitmiş şeyler
tırnaklarımda yavru ceylanların tüyleri
burnumda nükleer kokusu samimiyetlerin
çiroz metro kavgaları
aile babası tramvay sabırları
ve ne alakaysa hiç gazete okuyamıyorum ne zamandır
ve bunun yaşımla hiç ilgisi yoktur.
Bilmiyorum, uyandığımda seni affetmiştim.
Ben dünyadan yanarak geçtim
duysun bunu nehirler
denizler ve yağmur
gömleklerimin hepsi sahte kadın kokusu
başımı kesen balataların hepsini ben bileyledim
canımın acımasını seyrettim
vakit ecnebi bir ayaklanmayı vuruyordu
kapım çalacak diye manik sarhoşluklarım
ve Üsküdar krizleri pansiyon uykularımın
yüzüme en yakın düşmanı gösteriyordu aynalar
eski bir hurdalık oluyordu tapınağım
ağaçlardan defter kitap yapıldığına hala inanamıyorum
bir martının boynunu kırıyor vapur
bunu kayıtlara intihar diye geçiyorum
güller söküyorum bakışlarından manzaranın
ve sadece bugünlük adını anmayı akşama doğru uzatıyorum.
Şimdi tek istediğim onurlu bir sessizlik
Ve
Çölün ortasında
Ne kadar susadıysa Mecnun
İçimde
Sana o kadar
Yer açıyorum.
Sana bu mavi kasaturayla uykusuz bir yığın suç bırakıyorum
damağında hastane tadı sustuklarımın
saçlarımda terli tütsü kokusu küflü yastıkların
ve içimde ha bire kendi çeyizini yakıp duran bir kız çocuğu.
Casus mayınlar var yolunda senin
daima devşirmeyi bekleyen sedyelerin
ve ısısı hep ayarında jiletlerin
böyle olmaz
hayır hayır sadece olmaz dedim.
Ben daha bir şehri ötekinden ayırmayı yeni öğreniyorken
Sen bana yağmurla hücum ettin
Elbette kaybettim
Elbette kaybedecektim
Elbette yine olsa yine kaybederim
Ama buna benzer başka bir savaşım daha asla olmadı benim
Sadece geçiyordum, sadece kalbimdeki mesafesini ölçtüm sana dokunabilmenin.
Dokundum, dokundum, dokundum
Ama hiç öğrenemedim.
Yıldızları hak etmiyor bazı şarkılar
hesaplaşmak her gün
aynı saatte akşam yemekleri yemektir bazen ailece
biçimleniyor bakışlarım tek kişilik bir koltuk
ve oraya sığan minyatür bir intihar
genzimde denizin çocuksu ezgisi
genzimde esrarın güldüren iltihabı
ve konu uyuşturucu falan değil
konu böyle bir sanrının varlığı
yani demek istediğim bir tırtılın yırtılmasıdır imtihanı
içimde takla atmış portakal taşıyan bir kamyon
dışımda patlayan havai fişeklerle vurulan atlar
el sıkıştığımız rüyalar
ve daima masallarıma muammasız musallat olan tutulmalar
infilak gibi bir kahkahanın ortasında birden yanıldığını anlıyor insan
birden kapıyı açıp apartmanın merdivenlerinden aşağı salıvermek istiyor kendini
ağzımda kilitli adının şekli
ve benim soyacağacımdır bütün ruha dokunan heykeller. Burası böyle bitsin.
Suyun affetme kuvveti ve hepimizin boynunu zamanla vuracak olan yerçekimine.