Bana iyi bir kader borcun olmadığı gibi, sana bir kulluk borcu taşımadım omuzlarımda.


Ne farkımız var şurada?

İyimle, kötümle benim mislim olan varlık ne benden iyi ne benden kötüdür biraz düşününce.


Ve üflediğin bu suret bir parça tanrıdır bundan ötürü. Cüretim için bağışlanmayı dilemiyorum.

Zaten tıpkı araya melekleri soktuğun gibi kendi yarattığım hiçbir şeyle yüzleşemiyorum.

İnsanım neticede.


Bilinç yetiştiriyoruz rahmimizde.

Yoktan bir hücre var ediyor, büyütüyor, eğitiyor, suçluyor, disipline ediyoruz.

Senin cehennemin var, bizim kestiğimiz harçlıklar.


Sonsuz olanağın sığabildiği bir avuç beynin sunduklarından bir tanesini cımbızla seçiyor, saplantılı hale geliyor, hücremizin ona dönüşmesini bekliyoruz.

Tıpkı irade verip iradesizliği talep ettiğin bizler gibi.


Mütevazılığı öğütlemek, emretmeye cesaret etmek hatta, yüceltilmeye duyduğun dipsiz açlıkla kıvranırken dahi.

Tıpkı bizler gibi.


Hiçbir şeye muhtaç değil, her şeye kadirsin bakınca.

Ama ne zaman hesap sorulsa uyuyorsun bebekler gibi.

Bizler gibi.


Daha adil olmak lazım gerçi, doğru.


Ateşi sen yarattın ama içindeki insanlarla birlikte otelleri, sonra da otel dikmek için ormanları yakan biziz.

Toprağı sen yarattın ama masumları gömüp üstünden kalabalıklara edebiyat çığıran biziz.

Kadını sen yarattın ama hayatını, sevincini, kahkahasını eteğinin altına tıkıp susturan, yok eden biziz.

Müziği de sen yarattın, minnettarım ama her fırsatta alabildiğine kornaya basan biziz.