kristal huzurla bekleyen
sulu mağaranın derininde,
kendini saklayan sır;
zamansız ipliklerden örgü
bir düşsel gözgü.
orada,
genç bir adam uyur:
parmaklarında lavanta
kokusu,
dudaklarında unutulmuş
bir huşu.
bedeninin kıvrımı;
zamana dokunur,
onu yontar,
ışıkla beslenir.
baharın son nuru
anıya dokunur gibi
yumuşak tenine iner;
gölgelerin arasından
narin bir seher—
ve zaman,
burada eğilir:
sonsuzluk,
tek bir nefes—
bu zamansız sahnede,
kaybolmuş gibi,
bulunmuş gibi.
ve ben,
taş kesilmiş:
onun güzelliğine
sessiz bir teslim—