Tanrım...


Verdiğim kayıpları saymamaya başladım.

Ve her şeye defalarca başlayan biri olarak,

Tanıdık bir yenilgiyi selamlıyorum..

Ellerimin değdiği her şey pürüzlü bir siyah,

Kabarcıklı bir hayal gibi.

Korkularım benimle adım adım yürürken kendi içime katlanıyorum,

Her uzvum bir kağıt izi.

Çiçekler toplayıp çiçekler kurutuyorum.

Uzun bir gecenin sabahına avuç açıyorum,


Tanrım...


Bütün sabahları birbirine bağlamanı diliyorum

Çatıların kamburlarına yüklenen bu ağrı geçsin!


Tanrım...


İyi çocuklar büyümesin, kötü çocukları anneleri daha çok sevsin.

Bir duvar soğukluğu değsin kanayan tüm yüreklere,

Tüm katmanları açılsın yer kürenin.

İçine sığacağım yeri daha yakından görmek istiyorum.


Kendi ellerimle sivrilttiğim bu taşlar beni kesti.

Azala azala büyüyorum.

Yollar artık daha çok birbirine benziyor.

Sonunu bilmediğim sokaklar bile ürpertmiyor içimi.

Dünyada kapladığım alan büyüdükçe kendi içimde küçülmüşüm.

Dolapların en üstüne ulaşırken sevinmiyorum artık.

Yaşamanın verdiği o çocuksu heyecan bir sis gibi dağılıp gitmiş.


Tanrım...


Ömrümüz daha kısa olsaydı mutluluğumuz daha uzun sürer miydi?

Biliyorum, sana söyleyeceklerim dünyanın çevresini,

Milyonlarca kez turlayacak uzunlukta.

Ama aynı şeyleri diliyor olmanın utancı,

Gerçekleşmiyor olmasından daha ağır bir kırgınlık değil.


Tanrım...


Zaman kesici bir alettir, ölü ağaçlar daha çabuk koparılıyor!

Tanrım, zamana paslanmayı bahşet lütfen.

Bana da unutmayı...