Son günlerce bolca boş zamanın verdiği cesaret ile sosyal medyada popüler psikologları takip etmeye ve videolarını izlemeye başladım. Fark ettiğim üzere çoğu Türk psikolog Arthur Schopenhauer hocalarının fikirlerini benimsemiş.

Özellikle şunu söylüyorlar: ''Bu dünyaya mutlu olmak için gelmedik.''

Eğer bunu fark edersek acı ile yaşamaya alışır ve mutluluk umudundan kurtulabilirmişiz. Evet, kendimizi şöyle sakinleştirmeliymişiz:

''Bu dünya acı üzerine kuruludur. Temelinde acı vardır.''


Realist baktığımızda insanın hayatını kurtaracak ve onu bulutlar üzerine çıkaracak bir düşünce olabilir. Ancak doğruluğunu kabul etmek büyük bir cesaret ve olgunluk işidir kanımca.

Çünkü kendi ufak dünyamın penceresinden baktığımda öncelikle kendimde ve geri kalan tüm insanlarda tek bir gaye görüyorum: tanınmak.

İnsanlar hem fiziken hem de ruhen tanınmak istiyorlar. Mutluluğa bu şekilde erişebileceğimiz konusunda gizli gizli hemfikiriz. Bunun sebebi ise her insanın kendini geri kalan tüm insanlardan ayrı ve özel sanması.

''Eğer beni tanırlarsa, beynimi ve kalbimi anlayabilirse bana hayran olacaklar. Çünkü ben tüm insanlardan ayrıyım. Duygularım çok yoğun, hassasım ama bir o kadar da dayanıklıyım. Çok zekiyim ama karşınızda salağa yatıyorum. Beni anlayamazsınız, ben özelim.''


Bireylerin devamlı kendini anlatmaya çalışması bu yüzden. Herkes keşfedilmeyi bekliyor. Hem de sadece tek bir insan tarafından. Masallarıyla büyüdüğümüz, filmlerde defalarca izleyip iç çektiğimiz ruh eşimizi arıyoruz. Özel olduğumuzun farkında olan birini istiyoruz hayatımızda. Ayrıca, kendimizden başka birine hayran olabilmek de istiyoruz içten içe. İşte eğer buna sahip olursak mutlu olacağımıza eminiz. Çünkü artık elbet ölüp iz bırakamadan gideceğimiz bu dünyada, biri bizi keşfetmiş demektir!


Eminim ki kimse bu arzusunu ''Dünyaya mutlu olmaya gelmedik. Bu en büyük yanılgımız.'' deyip bir kenara bırakamaz.