Bak! Güneşin artık yurdunu avutmuyor
Aynı adamla yıllardır süren uykunu
Keser olmuş körpe çiçekleri solduran yüzün
Bacaklarınsa sarsılmaktan bıkkın
Ve sanki sancına artık
Karartıyla sürecek bir boşluk vadediyor sabah
Vakti dolmuş bir beden gibi sararan
O ışıksız gözlerine yazgılanan zannın
Hayli yıpranmış yıllardan
Bak!
Duyguların artık küskün yaşınla
Ve sen
Gayrı hiçbir şeye ulaşamayacağını
Yüreğinden yorgunca düşen çelimsizin
Hislerinden kurtulup taşacağını biliyorsun
Ve bilincin
Hürlüğün rüzgârını tanıyor artık
Kendinle tam da bir başınayken
O şüphesiz inancın büyüsünü keşfediyorsun;
"Neden kurtarılmayı bekledin
Ey!
Ömrünce kendini kırbaçlayan?
Neden bırakmak istemez yakanı
Hiçten artakalmış hüsran?"
Oysa önceden
Gülüşünden kininin ve öfkenin yansımasını saklayıp
Nasıl olsa derdin hür kötülüğünde
Nasıl olsa
Bir ferahlık vurabilirdin yüzüne
Ve bitmemenin zannını tattığın tahtında
Her ağlayışta halkına bakardın fütursuzca
Her seferinde onlara kılıç kuşanırdın
Oysa
Önceden
Zümrütlerden dâhi güzeldin
Hem de yükselen yeşillere değerdi tenin
Bütün ıssızlıkları örterdin
Göğe buladığın keskin sabahınla
Bütün gölgeleri kazırdın yerden
Her sevincinde ânı tuttuğunu
Bağırdığında bıçkın dilinle
Sesinin sonsuzluğa vardığını duyardın
İşte korkuttum derdin, karşında titrerken koca deniz
"İşte korkuttum benimle vuruşamaz gayrı gök de
Yıkarım onu
Enginler benimdir
Uçuruma yaslarım ve boğarım
Hem usulca hem birikmiş öfkemle
Çünkü o yüksek dağlar da
Zamansızlığın şöhreti de benimdir
Karşımda bozulur artık toprak da
Kararmış kök de
Çünkü benimdir gayrı yalnızca
Benim!
O eskiden korktuğum yamalı yıldırımlar da
Gayrı bağ vuramaz hiç biri bileklerime
Çünkü ben
Hepsinin en başından en sonuna uzanan yolculuğun nefes vereniyim!"
Işığın yüzüne değdiği o yıllar sen
Yaşamak değil
Âna sahip olmak isterdin
Kutlu sandığın her sözünü doyumsuzca tekrarlarken
Fark etmezdin
Ellerinin yeşil olmadığını
Düşünle güllerin açmadığını
Şimdiyse bir ses
Sürekli tırmalar artık işitme yetini
Gözlerinin eskiden bilmediği bir ân olur bedenin
Pişmanlığın bulutlarına yaslanıp
Dinlerken içinden kopan o aşkî zühreyi;
"Neye inanıyordun peki önceden
Burcumdaki mızrağına mı?
Oysa
Göğe hükmeden bir yasa sunmuştum sana
Hem de yalnızca bir avuç kanla
Yasa ki
Bire eşit kılınan sonsuzun ölüsünde
Denizlerini küstüren oydu!
Yasa ki
İlk şansın sahibi ve ikincinin günâhında
Hükmünü veren oydu!
Peki ya nereye varacağını sanmıştın koşarak
Ne kadar daha uzaklaşacaktı senden
Elini senin sivri gövdene uzatmazken
Gözlerine her hazzında dur diyen
Sonsuzun ve birin sahibi, o
Bir başına göğe ve onun altına hükmeden
Hiç tükenmeyen yüce!
Ya her inkârını doyumsuzca tekrarlarken
Ne kadar daha vaktin olacak da
Ne kadar daha bulamayacak sanırdın seni
Toprağı ve zamanı aşkın
Doğu’ya ve Batı’ya külah giydiren o
Kutsayan yüce!
Kendine yeten tek
Ve hür yalnız
Bencilliğin kara dumanıyla savaşan yüce!"
...
Turkuaz
2022-02-17T17:11:00+03:00@onur berkay yapıcı @jeanvaljean @tutku silahtar @poyraz kostik @yerdeniz @kenan birkan Çok çok teşekkür ederim dostlarım. Gözlerinize, yüreğinize sağlık. Çok mutlu oldum geri dönüşlerinize. Sağolun 🙏🥳😄
Kenan Birkan
2022-02-17T08:38:51+03:00Hem anlamsal hem biçimsel olarak bir bütün halindeydi şiiriniz. Bazı yerlerin altını özellikle çizdim. Coşkundu ve derin. Tebrik ederim. 👏
Tutku Silahtar
2022-02-16T22:39:36+03:00Gerçekten çok iyi bir şiir. 👏👏
Jean Valjean
2022-02-16T22:37:11+03:00Ve sanki sancına artık
Karartıyla sürecek bir boşluk vadediyor sabah.
Çok iyi şiir.
Onur Berkay Yapıcı
2022-02-16T22:19:41+03:00Çok güzel bir şiir, yüreğinize ve kaleminize sağlık.