Behzat 4 / 9 / 23


Tanrı öldü ve hayatlarımızın tanrısı olmaya başladık. Kaderleri ve ölümleri belirlemeye ve kendimizi ilah gibi görmeye başladık. Sokakta takip ettiğiniz insanlar, öldürmeye karar verdiğiniz insanlar sadece ölen tanrının küllerinden kendinizi var edip o tanrı olmak istiyorsunuz. ‘Ben kurban joeyum, burada kimin yaşayıp kimin öleceğine ben karar veririm.’ Kendimizi tanrı yerine koyup tanrının vermesi gereken kararları veriyoruz ve dünyayı değiştiriyoruz. Her yanda savaşlar ve ekonomik krizlerle dünyanın amına koyduktan sonra tepeyi hedefliyoruz ve ölen tanrının tahtına sahip olmak istiyoruz. Kıyametin kopacağına inanıyoruz veya gökten isanın ineceğine ama biz sadece tanrının unutulmuş insanlarıyız. İçimizdeki bu kayboluşu dünyadan çıkaran yavşak orospu çocuklarının tekiyiz ve yokluktan var ettiğimiz güçlerimizle dünyaya meydan okuyoruz. Süleyman çakır gibi şehrimizin sahibi olmak istiyoruz, o şehri Fatih gibi 21 yaşımızda feth etmek ve şehrin efsanesi olmak istiyoruz. Bizden güçlü ve prestijli insanlar karşısında hayallerimiz balon gibi patlıyor ve varoluşsal farkındalıklarımızla kendi tanrımız oluyoruz. Hayattaki kararları veren tek yetki olduğumuzu anlıyoruz ve bu cehennemde cenneti bulmak için her an çabalayıp duruyoruz tıpkı Sisifos gibi. Ama asla vazgeçmeyeğim, bu bok çukurunda var olup hayatımı kazandım ve bu bok çukuru uğruna milyonlarca insan gibi geberip giderim mesele aslan veya kaplan olmak değil. Mesele göründüğünden daha fazlası olabilmek.