Fanusun ömrü kadar.

Yokuşlardan, yok oluşlardan ve yirmilerimde dahi oluşmamış bıngıldağımdan bolca bahsettim. Bunları sanki dünyada sevdiğim hiçbir şey yokmuş gibi yaptım öyle değil mi? Aslında insan bir betonla birlikte karılsa bile sevebilir o anı. Dolayısıyla ben de burada pek çok şey sevmiştim, artık bunu da kendime itiraf edebilmeliyim. Çok sevdiğim şeylerden uzun bir liste oluşturamam gitmeden önce. Yine de haksızlık edemem dünyaya. 

Dünya nimetlerinden payıma düşeni almadım da diyemem. Fakat ''Benim payıma neden bu kadar düştü?'' diyebilirim. Sanmıyorum insanların sahip olduğu her şeyi tırnaklarıyla kazıyarak kazandığını. Ben uykusuz bin gecenin en azından bir sabahında gerçekten sabah olmasını hak etmeliydim ya. Mesela ben dünyada sevginin bir başka yolunu ve boyutunu bulabilirdim bence. Bunun için dakikada herkesten fazla çarpan bir kalbe sahiptim. Ben başka bir teraziye binmeliydim. Benim karşımda ancak hayatın tüm nimetleri denk gelmeliydi. Öyle değilse bile ben bunu öyle sanmalıydım. Birileri bana yalan söyleyeceğinde en azından bunları seçmeliydi.

Kumardan hiç anlamam ama sanki tüm dünyanın blöfünü ben görmüşüm gibi hissediyorum. İki yanı keskin bıçaklardan daha başka şeyler hayal etmiştim sanırım. Belki de tüm farklılıklarıma rağmen normal bir hayatı kendim için nimet sanıyordum. Çünkü ben kendimle normal olan hiçbir şeyi yan yana görmemiştim. Henüz yirmi dört yaşındaydım ama bundan yıllar önce büyümeyi başarmıştım. 

Dört duvar. İnsanın kalbi demek. İçinde bütün sırlar, kapılar, sihirli lambalar var. Arkasından yetişemediğim otobüsün bile dumanından cinler çıkar. Ben yeni bir otobüs talep ederim, sağlam bir hayat talep ederim. Koşup yetişmek için ona... Ne dediğimi anlamaz gibi baktığınızı görebiliyorum. Demek istiyorum ki. İnsan bir odanın içindeyse durmadan; kendi kalbinin mahpusunda yatıyordur. Duvara bakıyordur. Mahkumun baktığı gibi*. Ne yana dönsem içindeyim kendimin. Ben hayattan olsa olsa bir otobüs isterim, hayat bacaklarımı bile çok görür bana.  

Bunları artık kabul etmiş bir kadın olarak söylüyorum. Ölü bir balığa baktığım gibi bakıyorum geçen zamana. Kimseye söylemezsem balığın öldüğünü; fanusun ömrü kadar balığın da ömrü var. Ölü bir balığın omurgasını cüzdanında yalnız bir ıssız adam saklar. Ben de kazırım adımı katillerin göğsünden.

Kimseye söylemedim balığın öldüğünü.