Doğum.
Genç bir adam var oldu evrenin ilk saniyelerinde
Ve birkaç saniye sonra bastı 16 yaşına
Kraliyet huzurunda şövalye ilan edildi
Kral tarafından
Ve zeki olduğu söylenirdi kimseler tarafından
Yine de pek basmazdı kafası matematiğe
Fırıncının oğlu diye alay ederlerdi de
Ruhu umursamazdı bunu şövalyenin
Zihni genişti fırıncının oğlunun
Her şeyi düşünürdü ve zevk alarak yapardı bunu
Geceleri duyardı yıldızların kokusunu
Ve cebinde taşıdığı deftere not ederdi her düşündüğünü
Zamanla cümleler doğurdu defteri
Ceplerinde cümleler taşır oldu şövalye
İlk Adımlar.
Günün birinde aşık oldu şövalye
Saçlarını daima örgü yapan
Öpücükleri hiçbir zaman ve hiçbir yerde ruj izi bırakmayan
Ve adım sesleri asla duyulmayan bir kadına
Yıldız kokularını sevdiği gibi sevdi şövalye
Geçti karşısına defterinin doğurduğu
Ceplerinde taşıdığı cümleleri bir bir söyledi kadına
Kadın baktı kısık kısık
Sessiz adımlarıyla yürüyüp gitti
İstemiyor değildi de inanmıyordu sanki
Şövalyelerin duyguları olmadığı diyarlardalardı
Buralarda ağaçların bile tatlı meyvesi olmazdı
Şövalyenin sevgisi de muhtemelen
Hiç kimsenin girmediği denizlerden daha berrak değildi
Olamazdı
İmkansızdı
Zamanla doğan cümleler öldü
Ceplerinde cümle cesetleri taşır oldu şövalye
Gençlik.
Şövalye reddinden sonra
Sora sora yürüdü bilmediği yerlere doğru
Gittiği yerlere güneşten hariç her şey doğdu
Lotus çiçeği yapraklarında yaşamak gibiydi yolculuğu
Artık yıldız kokuları da almıyordu
Ceset kokuları daha ağır basıyordu zira
Yükünü gömdü bir göl kenarına
Sildi defterindeki cümleleri
Düşünmeyecekti artık
Ve yazmayacaktı
Defterinden bir daha cümleler doğmayacaktı
Yürüdü bilmediği diyarlarda
Daha hala evrenin ilk saniyeleriydi
Ve biliyordu bunu şövalye
Nasılı nedeni yoktu, biliyordu
Süt kokuyordu bu diyarlar
Yazmasına engel oluyordu da düşünmeye çaresi yoktu şövalyenin
Aklını kemiren günahları doğurdu zihninde
Zamanla tanrılar doğurdu defteri
Ceplerinde tanrılar taşır oldu şövalye
Yaşlılık.
Neticede şövalyeydi
Zor durumda kalan insanları kurtarmaktı görevi
Zor durumda kalan şövalyeyse onu kim kurtarırdı peki?
Şifacı hasta olunca kim iyileştirirdi?
Ve kim ihtiyacı olunca ekmek verirdi fırıncıya?
Denize düşen yılan kime sarılırdı
Düşüncelerini kontrol edemezdi insan
Yazmayı bıraktıktan sonra düşünceleri azdı şövalyenin
Emekli olmadı şövalye
Zihninde daha çok tanrı doğmasın diye
Elli yıldır yürüyordu tek ayak üstünde
Ve bir cevaplayanı yoktu sorularının
Aniden hiçbir yerde ruj izi bırakmayan kadını hatırladı
Torunlarını seviyordu belki de şimdilerde
Zamanla doğan tanrıları öldü cümleler gibi
Ceplerinde tanrı cesetleri taşır oldu şövalye
Ölüm.
Bir gölde tek başına açan lotus çiçeğinin ömrünün son saniyeleriydi
Evreninse ilk saniyeleriydi hala
Yeniden yeniden düşünüyordu şövalye
Şimdi ölecekti ve bir gün başka bir dünyada dirilecekti
Tanrı öldüğünde onu kim diriltirdi?
Kurmuyordu insanlar tanrıyla empati
Saf bir korku dışında
Bağı yoktu insanın tanrıyla
Baktı ceplerindeki tanrı cesetlerine
Kül kokusu sardı etrafını
Ve yıllar önce aldığı yıldız kokusuna ne çok benziyordu
Tanrıların cesetlerinin kokusu
Gökyüzünden kuş tüyleri düştü
Denizler balıkları kustu
Gözleri varken görmeyi reddedenler apaçık kördüler
Tanrıyı görmüyordu insanlar
Kördüler ama nedendi
İçini içini yerken tanrıyı gördü şövalye
Gülümsedi tanrısına ve çıkardı miğferini
Tanrıyla empati kurabilen tek adamdı
Yürüdü bilmediği yerlere doğru
Güneş doğdu
Gök doğru
Göğe doğru
Silindi cümle ve tanrı cesetleri
Sırtındaki bir yükten fazlasıydı
Hiçbir şey taşımaz oldu şövalye
Tanrıyla empati kurmaktı amacı
Başardı
Ertuğrul Hilmi Kaya
2024-04-09T00:58:11+03:00güzel şiir, sizin de kaleminize sağlık :)