"Yaşadım" diyebilmen için. Nasıl deriz "Yaşadım"? Ya da "Yaşadım" diyebilir misin? Ben diyemiyorum. Geçtiğimiz geçemediğimiz acı, çaresizlik, öfke barındıran haftalarda; ölümü ve yaşamı düşündüm bir kez daha. Yani bugün ölsem "Yaşadım" diyebilir miyim? Cevap beni üzdü, “Yaşadım oh be!” diyemedim. “Yaşıyorum!” da diyemedim. Hatta bugün ölsem gözüm açık gider dedim. Bütün yaşamımız bir yandan bir var olma çabası ile geçiyor. Var olma ve yaşama gayreti… Dışarıya rağmen dışarıdakiyle, kendine rağmen kendinle buluşma hali diyebilirim belki bu gayrete.


Yaşamak; bir müzik gibi, bir çiçeğin açışı gibi, bir ağacın köklerinden gökyüzüne uzanan dalları gibi, oluş halinde bir eylem. Çiçek açmak istediğimi söyledim terapistime. Ama çiçek açmak için uygun toprak yok gibi hissediyordum. Sanki mütemadiyen taşlı, kuru bir toprağı; çiçek dikmeye, bir fide ile buluşturmaya uygun hale getirmeye çalışıyorum. "Neden uygun toprağa sahip değilim?" diye sordum. Uygun koşulların kendiliğinden var olduğu bir çiçeklenmeyi istiyorum. Toprağı yumuşattım, taşlardan arındırdım diyelim. Peki ya gölgede kalmış bir yerdeyse toprak, peki ya suya uzaksa… Taş ayıklamam gerektiği halleri hissetmekten, böyle bir akışın içinde olma halinden yorgunum gibi.


Bu ülkede yaşamak biraz böyle bana kalırsa, biz hep uygun koşulları yaratmak için mücadele etme zorunluluğu içindeyiz. Taşları ayıklamak hatta belki avuç avuç toprak taşımak zorundayız güneş gören yerlere. Mücadelenin kıymetli ve gerekli olduğunun farkındayım. Asgari düzeyde bir yaşama için mücadele etmemiz gerekliliğine karşı çıkıyorum. Derdimizin, "daha iyisi, daha güzeli nasıl olur" olduğu bir yaşamanın hayalini kuruyorum belki de." Hayal" yazarken çıktı bu kelime. Belki de bu sadece bir hayaldir bilmiyorum. Fakat bu kadar öfkeyi, acıyı, sancıyı boşaltmamız gerekiyor. Bu duyguları yaratan sistemin gitmesi, daha başka hallere yer açılmasının ihtiyacı içinde bir sınırdayız. Sınırın ötesi, “Güzel günler göreceğiz, güneşli günler!"* mi dersiniz? Yaşamak, coğrafyaya rağmen ve coğrafyanın içinde…


Bizim sorumluluğumuz dışında olanların acısını, öfkesini, üzüntüsünü hissediyoruz. Ne duyumsarsak duyumsayalım eksik olacak. Korkuyorum, korkuyoruz... Geri alınamayacak, geri gelemeyecek günlerden geçerken iyi olma hallerinden utandığım/utandığımız anlar oluyor biliyorum. Bütün bu olanların hesabının sorulacağı yakın geleceği görmek istiyorum.

Önce aklım almadı, anlayamadım sonra anlam yaratamıyorum diye düşünüp durdum günlerce. Anlamaya başladım ölümleri, hiç bir şey yapılmamasının sebeplerini, geçmişteki cinayetleri... Evet ne olduysa, ne oluyorsa; kasten, kasıtlı... Peki şimdi ne oluyor, ne olacak? Yaşamaya dair bir anlam yaratmak; sahip çıkmak, destek olmak ve dayanışma ile mümkün olabilecek sanırım.


Toprağımı yanımda taşımam mümkün değil, olduğum belki vardığım yerde toprakla uğraşacağım. Topraklarımızdan koca koca taşları ayıklayacağız. Ağaçlar dikmek, çiçek açmak istiyorsak başka çaresi yok.




*https://www.youtube.com/watch?v=SEbsNaWA7-I

*Nazım Hikmet'in "Güzel Günler Göreceğiz" şiirinden.