bugün kimseyle konuşmadım. yataktan bile çıkmadım. düşündüm durdum. neyi mi? her şeyi. her şeyi düşünemez miyim? bir yasak mı var? hayır efendim, beynim gayet çalışır durumda. benim için endişelenmeyin, lütfen. vidası mı çıkmış beynimin? belki ama bir önemi yok.

saatin kaç olduğunu bile bilmiyordum. bedenim uyuşmuş bir şekilde sadece tavana bakmaya gücüm vardı, öyle de yaptım.


tüm gün hiçbir şey yemediğim hâlde acıkmamıştım. acıksam bile yemek yapacak hâlim yoktu. dışarıdan gelen seslere de aldırış etmedim. bugün tatil günümdü. düşünmek mesleğine kısa bir tatil vermiştim. hiç düşünmemek değildi tatilden anladığım. düşündüğün hâlde hareketsiz kalmaktı ve ben de bunu yapıyordum. hem düşünüp hem bir şeyler yapmak zorunda olmak insanı yoruyordu.

tatlı bir yorgunluk değildi bu. insanı içten içe bitiren bir tümör gibiydi. gittikçe artan ve de bitiren. tedavisi var mıydı? düşünmemek ama bu fiil bana oldukça uzaktı. uyanık olduğum, uyuduğum; yani her zaman düşünüyordum yerli yersiz. bir kurtuluş yolu biliyorum ama o yola da girmek istemiyorum çünkü dönüşü yok. nedir bu? ölüm. ister bir kurşunla ister bir halatla bitirebilirdim hayatla olan ilişkimi. bugüne kadar kurtuluş yolunun her türlü haritasını incelesem de kafamda yapamamıştım. neden mi? merak. yarın belki hayatımı adayacağım insanı bulacaktım ya da yaşadığım şu aciz dünyaya kendimden bir şey bırakabilecektim.


yarın her zaman umut doludur. ben değilim ama yarına olan merakım benim de umutlu bir insan olduğumu düşündürüyordu. hep ben mi düşüneceğim? biraz da onlar düşünsün diyerekten umutluymuş rolünü oynuyordum.

güneş doğmaya başladı. yani bu demek oluyor ki tatilimin sonuna geldim. bir dahaki sefere daha konforlu bir oda istiyorum, bir de mümkünse deniz manzaralı çünkü dağ manzarası hiç çekilmiyor.