Elimi bırakma bu akıntıda kaybolurum. 


Su samurları misali el ele boğulalım bu nehirde. 

Beni bırakma. 

Ağlamak en marjinal direniştir. 

Bilirsin. 

Alkollüyken ölü şairlerin 

mezar kokulu şiirlerini okurdum sana. 

Şarap içer helva yerdik. 


Arkadaş Zekai’yi, kedileri ve Allahʼı severdik. 

O zamanlar bizdik, 

şimdi hecelerine ayrılmış 

devrik cümleler gibi 

garip ve anlamsızız. 

Seni alıp tekil şahısların arasına gömdüler. 

Beni ise çoğul sanrılara kilitlediler. 

Çiviye tam oturmamış bir tablo gibi 

zar zor duruyorum ayakta. 

Düşersem kırılırım, 

düşersem parçalanırım. 

Parçalarımı toplama. 

Kesiğin olurum.

Kına diye yakılan ormanların 

çaresizliği kaldı yüzümde. 

Sen gittikten sonra aç kaldım. 

Soğuk şubatlar yedim. 

Üşüdüm.  

Senin gittiğin yerlere yağmur yağarmış. 

Öyle söyledi seni görenler. 

Şimdi bir yağmur damlası olmak için 

lime lime olmaya razıyım. 


Saçının teline dokunmak 

şu an cephanelikte sigara içmek… 


Fakat ben tiryakiyim biliyorsun. 

Şimdilik bu şey bitsin.

Kimine göre şiir kimine göre mektup. 

Her ne boksa. 

Bitsin.