Neyi tam olarak başarabildik ki?


Bazen içimde bir huzur peyda oluyor nedensiz. Birine yardım etmenin beni mutlu edebileceğine inanıyorum birkaç dakika. Muhakkak buluyorum bu lanet olası hayatın boktan bir noktasını sonra. Zaten insan dediğin, milyonlarca yıldır kendini tekrar eden et parçası değil mi? Hâlâ ebeveyn olmayı öğrenemedik mesela. Şu ana kadar nefes almış insanların %90’ı ana ya da baba olmuştur hatta belki daha fazlası. Bir yanıtı var mı babanın çocuğunu dövmesinin doğru olup olmadığına dair sorulan soruların? Bir tasviri var mı ‘’doğru anne” olmanın? Milyonlarca yıldır kendimizi geliştirememiş olmamız, sana 2 ay deneme süreci tanıyan koskoca şirketlere mesaj olsun. Ama insan dediğin unutkan bir et parçası aynı zamanda. Çok değil, on yıl öncesini bile unutan. Sorsan zaman hızlı geçiyor bir de. Belleğinde hatıralarına ayıracak yer yok adamın. Bilgisayar programlarındaki formülleri, kodları beynine işlemekten bir zamanlar sevdiği kadının yüzünü unutmuş. Öldüğünde mezar taşına ‘’ben bir beyaz yakaydım ama güzel günler de görmüş olmalıyım’’ yazsınlar. Kendin unuttun çoktan çünkü. Emin değilsin. Hatırlayan birileri de olmalı. Olmalı diyorum bak, yine emin değilim.


Şartlar felakete çok da uygun değil mi aslında? ‘’Masayı sallıyordum deprem olsa devrilir mi test etmek için, tam o esnada deprem oldu.’’ 

Düşün ki on yıl sonra anını anlatıyorsun arkadaşına. Kulağa ne kadar da mümkün geliyor? Ölmemişsin ama. Çünkü onlarca insan arasından neden sen ölesin ki?


Bazen de ağlayasım geliyor olduk olmadık zamanlarda. Antika arabalar gibi iç dış temizliğe ihtiyacım var belki de benim. En çok da iç temizlik. Sonra belki tadilat da yapılır. “Bir yeri zarar görürse orijinalliğinden gider” titizliği ile temizlenmeli yüreğim. Hey Mr Muscle, yok mu içimdeki karartıyı temizleyecek bir formülün? Gerçi tam da bilemiyorum, bu senin alanın mı? Ama iyi reklam konusu olurum. Aklımdan hiçbir zaman gitmeyen bir şeylere geç kalma fikri, taahhüttür bu reklamın giderlerine. En büyük hayal kırıklıklarımın başlangıcıdır ne de olsa.




Sevgili okur, tabii umarım birileri okur bu yazıyı ve benim hitabım karşılıksız kalmaz. Umarım bir karşılık bulur haykırışım bir duvara çarpar gibi. Bu satırları en ofansif duygularımla yazıyorum çünkü. 



Bakma, ben buraların adamı değilim aslında. Yılların benden ısrarla almadığı bir sevgi var içimde. Durdukça kokuyor. Koktukça çevresindekileri de bozuyor. Bir nevi kanser. Benim kanserim kul yapımı. Kul yapımı imkansız aşk. Bazı şeyleri kabul edersin ama ara sıra aklına gelir ve itiraz etme içgüdün kabarır. Benimki de öyle bir şey. Şimdi sayıp sövdüğüm her şeyi bir babanın evladını sahiplenmesi gibi kollarımın altına alıp yatağıma yatacağım. Uykusuz olmamalıyım, bir telefon bekliyorum. Yeni bir iş görüşmesi yaptım. Güzel bir projeleri ve güzel bir plazaları var. Belki ezberleyeceğim formüller sayesinde onu da unutma imkanım olur. Bu da kul yapımı çözüm.