ya sonradan ya da oradan geçerken
başlaması bile mucize olan
sorguladığım her neden sessizlikle anlamlandırılmış,
bilmem şimdi bu aşk uğruna kaç canım kalmış.
hüznün boğarken bir bedeni
yutkunuşlarım bir şeyler anlatıyordu.
o sıralarda göğüm kapalı
acılarım hiç de olmadığı kadar havalı
dik duruş göstergesi olarak kabul ediyordum.
adını hatırladığımdaki o buruk veda sesi,
biraz içimdeki o deli kafa sesi
yalnızlığın da en tepesi
yahut bahçemden geçerken
bilerek dahi olmasa üstüne bastığın yeşillikler ülkesi gibi.
buna benzetiyorum gidişini,
hatırlamadığım resmini
ve ihtiyaç duyduğum sesini.
anlamlar bütünü,
anlamsızlaşıyordu gururum ile senin aranda kaldığım zaman.
çok fazla seçeneğim yok, evimdeyim
sokağa çıkma yasağını kararlılıkla delmemekteyim,
bu hususta sana zaten yasak olmasa da gelememekteyim, sen çok iyi bilirsin.
karşımda karanlıklar, beyaz perdemde hafif de olsa can sıkıcı yırtıklar
kalplerinde var mı sanıyorsun şimdi umutlar?
kayboluyorlar, kayboluyorlar.
bende kalan rujunla,
yıllar sürecek acınla
bitmeyen bitişik cümleler karalıyorum.
kalp sancısı belli bir süre sonra ayakkabı parasını hatırlatıyordu,
sen geliyordun yurduma ama
gerçeklik bırakmıyordu peşimi.
bende kuş ölsün istemedim, kış geçsin istedim,
uçamasınlar dediler, hiç konmasınlar.
ritim bozukluğu yaşıyorum,
sadece gecenin üçü gibi,
odamda adsız hayaletin
ve ayrıldıktan sonraki resmiyetin
tebessüm ettiriyordu.
düşünsene çok basit; bir vardın, bir yoksun.
duvar soğuk hissettiriyordu o an
ihtiyacım da vardı belli ki sıcaklığı yüzüme vuran kalp atışlarımdan
ellerim terliyordu,
kirpiklerim bilmem dakikada kaç kez birbirine değiyordu.
kıyım tekneme de uzak, denizime de
sen gözlerinle de olsa ödeyeceksin bedelini
bakışmalarımızda kalan o matem hissini
ve sanırım artık hiç buluşamayacağımız
eylülü ekimi...
çıkar kafandan, sil beni.
unutursun diyorlardı, umuttum.
uzağımdaki yakınsın,
kayboldum, kayboldum.
düşününce, bir de düşünce
hiçsizliğim sanki şimdi tüm benliğim
dönüyorum arkama, bakıyorum ardıma
sen varsın, sen varsın.
gittiğini kabulleniyorum da,
aklıma geldiğinde
hep düşüyorum bir yerlere;
boşluğa, karanlığa, umutsuzluğa
susuzluğa, yalnızlığa.
anla işte
hep düşüyorum tekrara.