Karşılıklı iki bank, tam ortasında ben... Bi' başıma. Soğuk her yanımı uyuşturana dek bekliyorum mucizeyi, bir yanım iflah olmaz. Uykularımda bile dipdiri olan bu düşünceleri savuşturmayı denemiyorum artık.


Mutluluk oyunumu bozdular anne. Ellerimi kahvem ısıtıyor, ben kendime yetemiyorum. Ağlamayacağım, diyorum, ağlamıyorum. Ağlamak istiyorum. Yeltenmiyorlar dokunmaya. "Güçlüyüm, yalnızlık çok güzel" dedikçe uyanıyor yüzümde solmuş bir gerçeklik. Yola çıkıyorum, gidemiyorum. Hiçbir yerin kabulü yok bana. Anlatma sırası bana geldiğinde mürekkep bile kuruyor, sözcükler ufalanıyor parmaklarımın arasında. O sıra bana hiç gelmiyor, değil mi?


Yangından kurtarabildiklerimi ayıklıyorum, ellerim bomboş. Bir sancı büyüdükçe büyüyor fikrimin kuytularında. Karşıdan gelen otobüs seril, diyor ayaklarımın ucuna, bitecek, diyor. Şoföre bakıyorum, yolculara hızlıca... Seğiriyor dizlerim, kırılacak oluyor, bir darbe indiriyorum bu fikirlerin geldiği yere. Yazık, diyor yolcular, atlasaydı ya.


Şoför durakta beklemeyişimin ona verdiği hakla basıp gittiğini düşünüyor, vicdanı rahat. Aptal, diyor diğeri, aptal! Üçüncü bir başarısızlığa fırsat vermeyişimle karşısında duruyorum, gururluyum. Bulanık su gibi akıp giden bu yüzler kime ait? Seçemiyorum. Berrak sularda kimi bulabildin, diyor, yine diğeri.


Parçalandı gözlerim gidişlerin seyrinde. Bir düş peydah oluyor ta ben doğmadan önce gördüğüm. Öyle mutluyum ki düşte; farkına varıp uyanıyorum. Çevremde aynı zehirli bakışlar. Bulaşsın istiyorum zehir, her yanımı sarsın. Tek birinin bakışları bile bulmuyor beni. Bu da mı bir düş, var olduğumu sandığım?


Keşke.