polis amiri bir ahbabım vardı,

tanışıklığım okullu yıllarımdan.

muhbir telsizim, ondan armağan.

çok geceler radyo oldu masama.


liseli yılların yeni yeşeren heyecanıyla,

önlüklü bir bilim insanı merakıyla,

günler doğana kadar dinlerdim telsizi.

baş ucumda ankara’nın bambaşka bir yüzü,

bilmeliydim içinde neler döndüğünü.


önce bir cızırtı derinden ve boğuk,

sonra hafif kaba bir polis sesi, biraz soluk.

kurtuluş’ta şarap içen adamlar varmış,

bırakın ayyaşları abiler!

        belli ki yaraları açık kalmış.

yüzü, büyük abdestime benzeyen

          canavarın teki yakalanmış.

yine seviyorsam kıskanırım deyip 

         bir masum kadını parçalamış.

telsizde sesler, ağır ince.

  ulus’ta bektaş fırını varmış,

     çocuklar ekmeklere dadanmış.

bırakın küçükleri abiler!

          günlerdir karınları açmış.


saatlerce dinlerdim,

nankör şehir, telsizden seslenirdi.

çankaya’da çıt çıkmaz, vaka yok.

onlar huzur dolu, karınları tok.

geceler telsiz cızırtıları arasında 

            kaybolur giderdi.

bu şehir acıkınca hırsız,

     kana susayınca katil,

   gönlü bulanınca sarhoş,

onca suça rağmen vazgeçemediğimdi.