Bir serçe nahifliğinde selamlıyorum seni. Şeytanın cenazesinden artakalan taşlar gibi değil, gövdesi paslanmayan trenin son durağı gibi.

Dünya çok garip, ben çok telaşlı, sen çok güzel. Halka kapalı, bana açık nefesinden dünyamın tüm yaşayanlarına geldi hayat. Bu son değil belki, ilk de; sana yaşadıkça kesilen soluklar, ölmeden doğmalar, mümkün parmaklıklar büküldü gülüşünün kudretinden.

Sen çok güzel, dünya çok garip, ben çok telaşlı. Çok sessiz koromu çok eşsiz sesinle göğsünden vurdun. Ah mahsun durgunluğum, masum uydurduğum yalanlar, katil olduğum rüyalar, kendimi asmalarım; derilerime kadar döküldüm avcuna, delilerime kadar şuurlandım. Ah benim mahsun durgunluğum, severek öldürdüğüm dünya dönüyor hala; sen çok güzel, ben çok telaşlı, ama çok garip bu dünya.