Gök yerinde, bulutlar sakin

Bina duvarları gün ışığından yorulmuş

Zamana ve takvime dahil olmayan bir an

Düne, yarına ve şimdiye ait olmayan


Bunca yıldır koşturduğum hevesim yorgun

Diri ayaklarımın kıpırtısız ruhuma tesiri yok

Bedenim parlak vitrinlerden hala yansıyor

-ancak-

Özensiz bir dipnot gibi yürüyorum kaldırımlarda


Kalmanın tebrikleri ceplerimde dürülü

Yırtıyor geceyi tersine bir tebessüm

Birinci sayfasının üzerini çizdiğim

Eski anı defterimin

Tam da karalanmış kısmında gülümsüyordum bir vakit


Gözlerimi kaçırışım kederden değil

Anladım artık olanı, olmayanı

Ben de böyleysem eğer, siz de öyleyseniz

Ziyanı yok, büyüyecekse büyüsün acı bir gerçek içimde


Ama yanlışın var senin, diyor biri

Aklın sürekli kapı eşiklerini gözlerken

Bavulun diriyken her daim

Gitmeyerek kalmış olmuyorsun


Yüzleşeyim, hangi duvar hangi hayalin yarını

Uyansın aklım okkalı bir gerçeğe

Anlamanın vakti yok, biliyorsun

Kıpırtısız bir yaşamı doğru yerlerinden tutarsan

Umuda dokunmanın ışığı hala var demektir

Ama o pencerelerinin o vidalarını sökmezsen

Odandan yağmur kokusu ummayacaksın


Hepimiz bir yerlerden bir şekilde düştük

Herkes alkışladı en uzun süre yerde kalanı

Bu acı bir hikayeyse şayet:

Ellerimi çırptığımı hiç hatırlamıyorum


Her sarsıntı yeni bir ''ziyanı yok'' doğurdu

Aksine inkar edemedim kendimi

Ne vakit bir yolculuğa sürdüysem ayaklarımı

Durduğumda bir yorgunluk daha soludum

Ziyanı yok, yaş yirmi sekiz

Ben yolları tersinden yürümekle meşhurum


-Ama bu başı doğru yere çarpmayacaksam

Bedenimin tepesinde işi ne?-


Karanlığı aydınlatan ışık değil devinim

İnsan ise durma ayrıcalığı olan tek varlık

Yanisi şudur:

Kimsenin mecali yoksa okkalı bir koşuya

Bu yollar, bu ampuller, bu anahtarlar boşuna


İçimdeki çukuru büyüten bir şeyler sunuyor pencerem bana

Aklımın çiçekleri aşırı sulanmaktan yorulmuş

Hiç kimse için yoksam da düşünüyorum:

Sen bir çıkış kapısı değil

Ayaklarını sürümeden geçeceğin bir eşik arıyorsun.