Ekinler güneşe değip yorgun rüzgara eşlik ederken bir telaş başlıyor bozkırda. Çocukların oyunları katışmış, kuzuların arasına bir seslenmeye kadar sürüp gidiyor. Değen yele karşı güneş yanığı dağlara bakarken trenler, otobüsler geçiyor. Vedalar, kavuşmalar taşıyorlar. Bozkır her seher vaktinde bizi yollara, uzun uzun el sallamaya çağırıyor. Harman zamanı gelince burada selam söylemeler başlar uzun ince yollara.

Çobanların paslanmış bir gıcırdama ile bozkırı ikiye ayıran trenlere karışır sesleri. Bir iklimden bir iklime uzar gider. Tren görünmez olsa da o türkü, o ıslık tutunur bizim varamadığımız yerlere bir selam götürür.

Vakit akşama değerken bir çay demlenir bir tezene eşlik eder. Bozkırdan günün son treni geçerken bir bağlama telini peşine takıp bizden bir soluk alır. Soluk bozkır için bir selam da tellerden gelir. Bavullar açılırken varılan yerde yanık bir çoban sesi, birkaç tezene ve taşan kocaman sarılmalar doldurur odaları.

Ekinlere yel değer, harman zamanı geçer bozkırda güze değer bütün teller. Göğün güzüne doğru geçen bir trene binme vakti gelir. Ardımıza güz sesleri takılır, bozkırdan denize uzanır.