Bizi bize hasret bırakan uzun yolları aşarak

Geceyi, gündüzü, takvimlerin umarsız döktüğü yaprakları

Zamanın kanıtlayamadığı ama yükünü üzerimize bıraktığı geç kalınmışlıkları

Ve can acıtan tüm o yıllanmış yorgunlukları…

Aşk vurduğunda göğsümüze ve ışıdığında gökyüzüne

Akşam inmiş dağlardan, yağmur dökülmüş bulutlardan

Ya da amansız bir isyan başlamış sokaklarda, fark eder mi?

Tüm o yeknesak kötülükler silinip gidiyor sanki yeryüzünden

Kan dökecek halifenin yazgısını değiştirircesine

Sarılıyoruz yokluklardan, boşluklardan ve en çok da yaralardan…

Sarıldıkça doluyor, sarıldıkça kapanıyor ve iyileşiyoruz sonra

Yaz düşüyor kucağımıza, eteklerimizde güneşe kavuşan ayçiçekleri

Tarifi zor, retorik yetersiz, ömrümüzü de aşan bir sevincin içindeyiz

Bir hayat ağacı filizleniyor o adı bilinmeyen çorak topraklarda

Bʼaşka bir âlemde, belki de bamb’aşka boyutta

Teni aşıp ruha işleyen o sarı sıcak hüküm verdiğinde

İki beden bir ağızdan, sarmaş dolaş, göğüs göğüse:

İçin içime değdi bir kere

Sen bana, ben sana

Bundan sonrası hep göğüs mesafesi bize



Görsel: Gustav Klimt’in Tree of Life (Yaşam Ağacı) adlı tablosunun bir parçası olan The Embrace (Sarılma) adlı eseri.