Turuncunun tonlarını göğsünde toplayan güneş,

Kollarını çekip yeryüzüne sarılmaktan vazgeçtiğinde

Sirayet etse de bozkır hayaletinin şüphesi

Cennet ağaçlarında asılı düşler düşüp karışsa da toprağa

Bir tarla kuşunun şarkısı elbet uzanır kulağına


Dağları aşıp gelir ezgisi, sekip ovalardan

Zuhur eder binbir çiçeğin tomurcuklanan kokusundan

Sarıyı taşır, yeşili ve bir de kahverengiyi

Sonra eker çorak toprağına umudu

Adım adım silinir üzerinden

Geçmişin o koca yorgunluğu


Çatlamış dudağında biriken

Ve pul pul kuruyup dökülen

Sözcükleri as bağrına

Yalın ayak yürüyen hayat yolunda,

Eğmez başını, ömrünün sarı sıcağında


Nasır tutsa da ellerin

Yaşamın göğsünde çaban, en onurlu nişanedir

Akşam inse de göğüne

Hayallerin hâlâ dimdik, ayakta

Nasılsa Güneş, yeniden doğar sabaha

Gözlerindeki bekleyişle durma, eşlik et

Sana umudu fısıldayan o tarla kuşuna:


"İki nefes arasındadır ömür

Çalışmak ibadet,

Emek berekettir.

Gönül sofrasında önce yemeğin değil,

Emeğin kıymetini bilenler yeğdir."





Görsel: Jules Breton’un The Song of the Lark (Tarla Kuşunun Şarkısı) adlı tablosu