apartman ormanlarının içerisinde güz turuncusu bir tilki gibi geziniyorum.
tıpkı benim gibi hayvan silürtlerini öz edinmiş insanlardan oluşan bu habitatta bize ne zarar verebilir?
asfaltları yalayıp geçen gürültülü araçların, gök taşları gibi etrafa uçuşan hikayesiz sığ kişiliklerin süslediği ormanımıza yarı istekli bir uyum sağlama sürecini kabullendik diye özgürlüğümüzden ödün vermiş olmayız elbette.
saçma değil mi zaten özgürlüğü böyle tek celsede boşayabileceğimizi mantıklı bulmak?
her şey akıl göletinin kıyısındaki korku çalılarında başlar.
ya ormanımız üzerimize yıkılırsa,
ya asfaltın ortasında savunmasız kala kalırsak,
hayvan görünümlü, özlerin içine gizlenen şeytanlar,
sığ kişiliklerde yüzen timsahlar,
akan nehirdeki aç piranalar,
üzerimize yağması muhtemel gök taşları,
yangından kaçırdığımız düşünceler,
çekmecemizde sakladığımız kabuslar.
...
işin maddisini, manevisini, girdisini, çıktısını, gelenini, gidenini, akanını, kalanını hesaba katmamış olsak da tek nefeste bütün bunları kusunca ufak bir kaos düşleyip bilinçaltmıza biraz daha korku depoladık değil mi?
depolamayın ahbaplarım.
ne demiştik başında, her şey akıl göletinin kıyısındaki korku çalılarında başlar.
göletin kıyısına çalı ekerler; çalılar suyu emsin, arazi susuz kalsın diye.
velhasıl kelam,
esaret akılda başlar.
korku, aklın katilidir.
ve en önemlisi ahbaplarım,
tilkileri sadece ölüm esir tutar.
bu gece kafanı yastığa koyduğunda
asla yarına uyanmak için uyuma.
bu gece yine gökyüzüne baktığında
yıldızları saymak için kendini yorma.
14.12.22 1.30 buca