Ey uğultusu tüm kalplerin,

Tanrılar ağlıyor merhametsizliğine güzel eserlerinin,

Eğer bir gölgeysem etrafında, bak gözlerime, karanlık mı gördüğün sahi,

Yoksa yeşermekte olan sarmaşıkların yeşilliği mi?

Küçük bayırlardan dağlara dönünce kafamız,

Bir sevgilidir deriz muhakkak içeri giren yalın ayak,

Bir kez, yalnızca bir kez akmışsa kan yüreğimden, tüm aşıkların zehri dökülür yerlere,

Ya da toplardamardan sana giden her zerreciğine kadar kanımın soluksuz kalmak istemişimdir. 

Gömülü bir kızıl gül mezarımda, sen...

Isırgan otu gibi şifalı, ağrılı,

Yalnız kaldıkça, kalmadıkça, sen...

Beslersin bereketli toprak gibi yüreğimi.

Hörgüçlü yapıya dönüşen sol yan saniyede bir, iki,

Tümsekler gözlerinde yavaşlamam adına,

İşe yaramaz hiçbir yapı,

Kurtaramaz seni hiçbir tanrı aşkın elinden.

Şeytanın kanlı ellerinde yakılmak olsa da tek yol, 

İnsan gülümseyerek girer bu durumlarda kaynar sulara,

Kara noktası kalbin, zebanileri insan yaratılışın, özünün,

Hepsi dallanıp budaklanır dikenli çiçeklerle.

İlk yazı ismin olarak yazılmadı mı soğuk kayalara?

Kurbağalar seni çağırıyordu aslında yaratılırken ses, ezgi,

Biliyorsun yavrucuğum, sendin sunulan ilk kurban tanrılara,

Sendin tapılan ilk tanrı,

Ya da senin yüzünden dinlendi o yedinci gününde,

Seni yarattığı için sadece altı günde.

Okşayışlar kalıcıdır,

Serin eller yanaklarda düşünülür, düşünülür...

Ah be tüm neşesi kanayan yüreğimin,

Sana özgüdür yaratmak beni,

Beni yeniden oluşturmak ben olarak,

İşte, sana bıraktım bu vazifeyi, yoğur beni kalbinde yer edebilmem için,

Ellerin dokunsun tüm bedenime,

Ki parçalanmış vücudum artık birleşsin nihayet!

Tek bir gıcırtı olsan bile, tüm güzel kelimeleri duyabilirim bu sağır kulaklarla,

Kokunu kafamda kursam bile çiçeklenirdi odam,

Seni yaşardım, ey neşem,

Tüm gülümsemeleri bana verilen ömrün,

Tüm güzellikleri dünyanın, dünyamın,

Ve bunların hepsine inanırdım kalpten,

Eğer...