İnsanlar geleceğin belirsizliğinden dolayı yapı gereği pek değişmeyen, her zaman sorgulayanken ve her dönemde, misal Suç ve Ceza’nın, Raskolnikov’un psikolojisini anlayabiliyorken toplumların değiştiğini gözlemliyoruz. Çünkü insan, tüm bu düşünceleriyle değişmeyen bir yapıdır. Tabii ki düşündükleri şey, toplumun da değişmesi itibarıyla değişir. Mesela bundan 200 yıl önce de, bugün de bir insan ölüm kaygısı duyabiliyorken 200 yıl önceki insan sosyal medyanın getirdiği yalnızlığı tadamaz. Tattığı şeyler farklıdır yani, ancak tattığı araç hep aynıdır. Sürekli değişen ve çoğu zaman insanlığı da değişmeye zorlayan şey toplumdur. İnsanlar, toplumları yaratır. Toplumlarsa insaları değiştirir. Bu iş bir döngüdür. Toplumların değiştiremediği insanlar da, insanlığı yeniden değiştirir. Tam bu sebepten dolayı toplumların bir cehennemi olmaz, ama bireylerin olur. Tüm bu öz kaçışları, tüm çelişkileri, tüm kirli düşünceleri insanı cehenneme yakınlaştırır. Ancak toplumların yaptıklarını yargılayacak bir cehennem yoktur. Düşünün mesela, en basitinden toplumun uzaklaştırdığı, dışladığı bir insanı düşünün. Bu insanın yalnızlaşması ve olası bir suç işlemesi toplumun suçuyken nasıl oluyor da cezasını insan çekiyor? Bilemiyorum. Sorgularım ölüm ile bitecek, dünyada kalacak sanıyordum ama burada öğrendiğin her şey, sorguladıklarına bakıp alay ediyor. Bu cehennem, dünyadaki felsefeyi bütünüyle yalanlıyor.

Kötülük, evet olmalıdır. Ben bunu savunuyorum zaten. Bir dünya için, bu dünyaya nasıl baktığınız hiç önemli değil. Mesela Tanrı inançlı bir insan için de, inanmayan için de kötülük kavramı hep ele alınan bir konu olmuştur. Bunun amacı kötülüğü yok etmek olmamalıdır, bunun amacı kötülüğü tanımak ve anlayabilmek olmalıdır. Kötülüğü yok etmek, kötülüğü arttırmaktan başka bir şey yapmaz. Ve hatta öyledir ki, kötülük çok ince çizgilere sahiptir. Mesela Hitler, kaderin veya evrenin çok ufak oyunlarıyla, belki de müzelerde görebilmek için para verdiğimiz bir sanatkar olacaktı. Ancak günümüzde kötülüğün simgesi. Kötülük, bu çok ince çizgilere dayanır. Sırf yaptıklarını bilmediğimiz için, düşüncelerini okuyamadığımız için kaç insana çok iyi insandır deriz acaba? Veya daha doğrusu, tüm insanların düşüncelerini bütünüyle görebilseydik "iyi insan” kalır mıydı?

İnsanların düşüncesizliğinden, sessizlikte boğulan gerginliklerden, kalplerin hassasiyetini anlayamayan insanlardan bıktım ben. Hayatın yaşanabilecek olduğuna inandırsaydı bir insan beni, böyle düşünebilir miydim? Vazgeçseydim hayatın kendisinden, kim itiraz edebilirdi? Bunu bana siz yaptınız. Siz yalnızlaştırdınız beni. Önce farklıyım diye içinize almadınız. Daha sonra değişebileceğime inandınız, beni değişime zorladınız. Ben de inandım değişebileceğime, ama bir insan değişemezdi. Burada değişim derken bahsettiğim bir gelişme veya yanlış bir kanı hakkında fikir değişikliği değil. Bu değişim, insanın mutsuz olduğunu yaptırmak gibi katı bir değişim. Mutlu olmadığı ortamlarda bulunması gibi zalim. Bunlar işte psikolojik rahatsızlıkların en büyük sebebiydi.